İnsan, toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Toplu halde yaşayan insanlar arasında huzur ve mutluluğun sağlanabilmesi için bireylerin hak ve yükümlülüklerini bilmeleri ve sorumluluk bilinci içerisinde bunun gereğini yerine getirmeleri gerekir.
Sorumluluk bilinci önce kişinin kendisine karşı sorumluluğuyla başlamaktadır. Kendisine karşı sorumluluğunu bilen insan,ailesi ve topluma karşı olan sorumluluğunu da yerine getirebilir.
“İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” ayeti insanın sorumluluk sahibi bir varlık olduğunu belirtmekte, “nihayet o gün dünyada yararlandığınız nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz” ayeti de kendisine başta akıl olmak üzere verilen sayısız nimetlere karşılık insanında, gücü oranında yerine getirmek zorunda olduğu belli yükümlülükleri olduğunu ifade etmektedir.
Toplumları derinden sarsan sayısız sorunun yaşandığını günümüz dünyasında, insanlık onurunu yakışır aydınlık geleceğin inşası için hepimize sorumluluklar düşmektedir. Zira, içinde yaşadığımız dünyada insanlık olarak birçok sorunlar karşı karşıyayız. Dünya genelinde, insanlığın geleceğini tehdit eden açlık, fakirlik, işsizlik, çevre kirliliği, doğal afetler, sosyal adaletsizlik, fırsat eşitsizliği, ahlaki çöküntü, manevi kirlenme, madde bağımlılığı, zulüm, yolsuzluk, yetersiz sağlık koşulları, eğitim ve hukuk alanında karşılaşılan sorunlar, tarihi ve kültürel değerlerin yok edilmesi, inançsızlık vb. sorunların yanı sıra insanlar arasındaki diyalog, hoşgörü ve tolerans eksikliği, farklılıklara karşı tahammülsüzlük ve farklılıklarla barış içinde bir arada yaşama konusunda yaşanan şiddet ve terör gibi sorunlarla iç içeyiz.
Bu sorunlar, yalnızca bir yöreyi, bölgeyi ya da halkı değil, küresel anlamda bütün insanları şu ya da bu şekilde etkilemektedir. Bu sorunların üstesinden gelebilecek toplumlar arası, uluslararası kalıcı çözüm yolları aranmaktadır.
Aslında bütün toplumsal sorunların başında sahip olduğumuz değerleri fark edememek ve bu değerleri hayata geçirememek yatmaktadır. Bu itibarla, değerlerimizi fark etmek ve o değerleri bir davranış bilincine ve yaşayan bir değer haline getirmek son derece önemlidir. Hiç şüphesiz, sahip olduğumuz en önemli değerde inanç ve öğretileriyle 14 asırdır insanlığı aydınlatan bir ışık kaynağı olan İslamiyet ve onun ortaya koyduğu ilke ve prensiplerdir.
Bu itibarla yüce dinimizin kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in emir ve tavsiye ettiği paylaşma ve yardımlaşma gibi prensiplere kulak verip, bir birimize karşı yerine getirmemiz gereken bir takım görev ve sorumlulukların bilincinde olarak yaşamı acı ve tatlısıyla paylaşmalı, daha yaşanabilir kılmalı, sosyal yardımlaşma ve paylaşmayı temel alan bir hayat tarzını benimsemeliyiz.