yandex
BİZİM KÖYDE KURBANLIK KOYUNLAR KINALANIR | Ahmet Oğuz Özmen | Köşe Yazıları | Niğde Anadolu Haber
  • DOLAR
    34,4556
    %-0,03
  • EURO
    36,5391
    %-0,05
  • G. Altın
    2.926,08
    %0,22
  • Ç. Altın
    4.967,14
    %0,00
  • BIST
    9.431
    0
  • BITCOIN
    91,905.77
    -0.13
  • ETHEREUM
    3,091.66
    -0.32
  • DOLAR
    34,4556
    %-0,03
  • EURO
    36,5391
    %-0,05
  • G. Altın
    2.926,08
    %0,22
  • Ç. Altın
    4.967,14
    %0,00
  • BIST
    9.431
    0
  • BITCOIN
    91,905.77
    -0.13
  • ETHEREUM
    3,091.66
    -0.32
Ahmet Oğuz Özmen

BİZİM KÖYDE KURBANLIK KOYUNLAR KINALANIR

: 10-08-2023

Çanakkale Savaşları tarihin ibret dolu sahneleriyle kucaklaşmayı geçmişte olduğu gibi şimdi de, gelecekte de hem Türk milletine hem de dünyaya çok önemli mesajlar vermiştir.

 Bu bölge, gençlerimizin milli şuurunun pekişmesinde fazlasıyla yeter ve artar. Bunun için çocuklarımızı, gençlerimizi gruplar halinde Çanakkale'ye götürmeliyiz. Her Türk genci Çanakkale savaşlarının olduğu bölgeyi mutlaka gezmeli, görmeli ve öğrenmelidir. Ve  o gençlere denmelidir ki: “Sizler çalışmazsanız, birlik ve beraberlik içinde olmazsanız, düşmanlar Çanakkale'ye geldikleri gibi bu defa da başka şartlar altında başka şekilde gelirler, size yaşamayı haram ederler. Çalışır, birlik beraberlik içinde olursanız,  laboratuarlarda sabahlarsanız teknolojiyi yakalarsanız,  barışa katkıda bulunur vatanın müreffeh,  mutlu uygarlık düzeyine ulaşmasını sağlar, Atatürk'ün vasiyetini yerine getirmiş olursanız” 

 Her şeyden önce yapacağımız ilk ve önemli şey, çocuklarımızı gençlerimizi muhakkak Gelibolu  Yarımadasına götürmek,  bir milletin varlık ve yokluk savaşı verdiği o mukaddes topraklara kapanıp atalarımızın kalp atışlarına kulak vermek ve bizlere fısıldadıkları şeyleri duymaya çalışmak olmalıdır. Vatan topraklarına kötü niyetle basan ayaklar ve işbirlikçileri 18 Mart ve 25 Nisan 1915'te cevaplarını almışlardır. Hiçbir milletin hatırasına saygısızlık etmeyiz. Emanet bilir koruruz. Fakat namus bildiğimiz, şehitlerimizin yorgan olup örttüğü vatan topraklarına gizli veya açık tecavüze kalkan olursa, aynı çelik iradeyi aynı imanlı sineyi karşılarında göreceklerdir! 

Tarihinde birçok kez dolup dolup vatan, millet ve din adına boşalan Anadolu bir kez daha bu güzel vatana vefa borcunu ödeme adına ciğerparelerini cepheye gönderiyordu son yongalar bile bu büyük dava için seferber edilmişti.

 Anadolu yalnız kalma pahasına da olsa,  tek vatanım kurtulsun diyerek dualarla yavrularını selametlemeye başlamışlardı. Ana kucağından daha yeni ayrılmış belki bıyıkları bile terlememiş bu Mehmetçikler Çanakkale sırtlarında, cephe gerisinde sıraya giriyor bölük bölük teçhiz ediliyordu.

 Günlerden bir gün yine tap taze Mehmetçikler kim bilir nerelerden gelerek Çanakkale'ye sevk olunmuşlardı.  Yüzbaşı Sırrı Bey bu gencecik askerleri karşısına almış hepsini ayrı ayrı gözden geçiriyordu. Bu sırada Yüzbaşı Sırrı Bey’in bir şey dikkatini çekti askerlerden bir tanesinin saçı kınalıydı.  Buna bir hayli şaşıran Sırrı Bey Mehmet'i yanına çağırarak saçının neden böyle kınalı olduğunu sordu.

 Bu soruya muhatap olan saf Anadolu delikanlısı bir şey diyemedi  çünkü sebebini kendisi de bilmiyordu. Sadece, “ Buraya gelmeden önce anam kınalanmıştı kumandanım”  diyebildi. 

 Kumandanı kadar kendisi de merak eden kınalı Hasan, hemen annesine mektup yazdırdı. Mektubun içinde annesine saçını niye kınalı kınalandığını sordu.

 Aradan bir süre geçmişti O ve bağlı olduğu 64 piyade Alayı Mayıs ayı içerisinde Arıburnu Cephesi’nde savaşıyordu. Bu cehennemi çarpışmalarda  Hasan da yaralanmıştı. Hemen cephe gerisine taşıttılar sargı yerine götürdüler.Kurtaramadılar, şehit olmuştu diğer şehitlerle beraber defnedilmeden önce üzerlerine aradılar.  Kınalı Hastan’ın üzerinden bir mektup ve bir de tamamlanmayan bir şiir buldular bu şiirde şöyle deniyordu; 

“ Anam yakmış kınayı adak diye,

 Ben de vatan için kurban doğmuşum

 Anamdan Allah'a son bir hediye 

Kumandanın ben İsmail doğmuşum” 

Sıra koynundan çıkan mektuba gelmişti oradakiler mektuba açtılar Kınalı Hasan'ın anasından geliyordu bu mektup. Anaların anası, bu güzel ana mektubunda şöyle diyordu; 

“ Ey gözümün nuru Hasanım köyümüzde rahat rahat oturalım mı? vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyo. Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın… ben senin anan isem ben ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü Allah bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor. Sen bu ailenin seçilmiş bir kurbanısın… Hasan'ım söyle Zabıt Efendi'ye… Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanıyor ben de seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım. Onun için saçını kınalamıştım . El-hükmü billah, Allah, seni İsmail peygamberin yolundan ayırmasın seni melekler şimdiden rahmetle anacaktır gözlerinden öperim… Anan Hatice”  işte Anadolu kadını bu kadar büyük ve vatanseverdir.

 


CANSU VE DEVLET

Birbirlerini severek evlenmişlerdi Kemal ile Nevra.  Kemal özel bir fabrikada işçi olarak çalışıyordu. Eşi  ise öğretmen idi. Nurtopu  gibi bir kızları vardı... Can gibi... Su gibiydi  CANSU!

Evlendiklerinden kısa bir süre konut sahibi olmak için bir kooperatife üye olmuşlardı.  5 - 6 bloktan oluşan sitenin (D) Blok 9. Katta

2 + 1 oda konumlu ev satın almışlardı. Büyük oranda kredi almışlar ve bakiye borçlarını da maaşlarının birikimleri ile ödeyip sıcacık ama küçük evlerinde mutluluk içinde yaşıyorlardı.

Küçük çocukları Cansu henüz 5 yaşındaydı, zeytin gözlüydü, güzel mi güzeldi.

O gece ailece gülüp oynamışlar ve erken saatte uyumuşlardı. Gece yarısı:  "büyük bir gürültü" ile sarsıldılar. Evin duvarları çatır çatır seslerle yıkılmıştı üstlerine…..

Cansu anne – babasının kaldığı yatak odasının karşısındaki odasında  uyuyordu….. Gözlerini açtıklarında her taraf kapkaranlıktı. Evleri gümbür gümbür sarsılıyordu. Aralarında 2 - 3 metre mesafe vardı, birbirlerine çok yakınlardı ama birbirlerine çok uzak gibi hissediyorlardı.

- Anneeeeeee !  diye çığlık attı Cansu, acı acı! "Anneeeee nerdesiniz?"

- Yakındayız kızım... meleğim... bekle sana geleceğiz... korkma!

Cansu' nun çığlıkları devam ediyordu. Birkaç dakika geçti...

- Babaaaaaaaa! Çok korkuyorum... buraya gelin.

- Korkma kızım... senin yanına geleceğiz   bekle!

- Anneeeeeeee!

- Kızımmmmm!... sessizlik..

... bir daha anne Nevra' nın sesi gelmedi.

- Babaaaaaaaa! Diye Cansu'nun sesi ve çığlıkları ortamı inletiyordu.

- Cansum... bekle geliyorum...

- Babaaaaaaaa! Diye çığlık atarak ağlıyordu.

- Kızımmmmm... yavrum geliyorum... "Devlet" gelecek... "Devleti bekle" dedi baba...

Bir süre sonra babanın sesi de bir daha gelmedi.

- Babaaaaaaa " Devlet kim?"

.."Devlet kim?" “Devlet kim?" diye defalarca

Cansu babasına seslendi... Ancak babasından artık ses gelmiyordu. Devam etti  Cansu son nefesi ile "Baba Devlet kim?, Devlet kim?" sesi duyuldu... bir süre sonra da Cansu'nun da sesi kayboldu.

Devlet birkaç gün sonra geldi ama Cansu artık gitmişti... yoktu.

Cansu Devletle tanışmadan kayboldu.

Bu olay yaşanmış bir öykünün rüyası mıydı?... Bir rüyanın yaşanmış bir öyküsü olabilir miydi?...

Yazının Devamı
Copyright © 2023 Tüm Hakları Saklıdır Dada Medya
Web Tasarım - Sosyal Medya Yönetimi - Reklam Ajansı - Video Çekim - Grafik Tasarım - Niğde Ajans