Halının ilk vatanı Orta Asya’dır.Türkler nereye gitmişse halıyı ve halı dokuma sanatını oraya götürmüşlerdir. Yabancı kaynaklar halı kelimesinin anlamı üzerinde çeşitli yorumlar yapmışlar, kendi milletlerinin malı olarak göstermişlerse de rahmetli Sami Çölgeçen de uzun ve bilimsel araştırmalardan sonra bütünüyle kelimenin Türkçe’den geldiğini, halı kelimesininde Türkçe kaynaklı olduğunu , dokunan her halıda, özellikle deseninde ecdadımızın duygu ve düşüncelerini yansıttığını, el sanatlarına verdiği önemi kanıtlarıyla ortaya koymuştur.
Geçmişlerde evlenecek genç kızların temel çeyizi, evinin örtüsü, duvarının süsü olarak en önce ,belki de daha beşikteyken hazırlanan, dokuma tezgahlarına konan, annenin kızına öğrettiği başlıca el sanatıydı.
Halıcılık, Niğde ilinin, Kayseri’den sonra ata yadigarı sanatıdır. Eskiden özellikle kırsal kesimde hemen hemen her evde halı tezgahı bulunur, boş zamanlarda halı başta olmak üzere el sanatlarını üretmekle (dokumakla) geçirilirdi. Niğde ve yöresinde dokunan halılar dokunduğu yere göre anılır ve piyasaya sürülürdü. Uluağaç Halısı, Taşpınar Halısı, Beyazkışlakçı Halısı, Bor Halısı,Ortaköy Seccadesi, Türkmen Kilimi, Arısaman Halısı v.b. gibi…Niğde Halıcılığı özel konumundan kurtarılarak kurumsallaştırılması 1972 yılında İl Özel İdaresinin önderliğinde yerel yönetimlerin iştiraki ile mümkün olmuştur. Vali Selami Celayir’in çabaları ile “Mahalli İdareler Halıcılık Birliği” kurularak birliğin yönetiminde Niğde Merkezde “Halıcılık Okulu” açıldı ve 90 genç kız okula devam ettirildi. Okulda 900-1000 yıl öncesine kadar Niğde ve civarında dokunan eski Türk halılarının motifleri büyük araştırmalarla elde edilerek slayt haline getirildi. Her biri dokunarak Niğde Halıcılığı Sanatı kaybolmaktan kurtarıldı. Halı Müzesi kurulması yolunda önemli adımlar atıldı.” Geleneksel Niğde Halıları Projesi” kapsamında 70 dolayında otantik halı dokunup sergilenmiştir. Yine Mahalli İdareler Halıcılık Birliği M.Ö. III. Ve II. Yüzyıllar arasında Türkler tarafından dokunan ve dünyanın ilk düğümlü halısı olarak bilinen, Sibirya’da Altay Dağlarında bulunan “Pızırık Halısı” diye adlandırılan halıyı dokuma başarısını göstermiştir.
İhtiyaç amacıyla elde yapılan üretim zamanla ekonomik faliyetedönüşmüş, ticari değer taşımayan el ürünleri kaybolma sınırına yaklaşmıştır. Sanayinin gelişmesi sonucu, zamanla insan elinde hayat bulan birçok ürün fabrikalarda üretilmeye başlanmıştır. Böylece büyük emek ve uzun sürede elde yapılan üretim yerine, sanayi kuruluşlarında daha ucuza, hızlı bir üretim dönemi başladı.El ürünleri artık müzeler, sergi salonlarına, kitaplara veya küçük yerleşim yerlerinin ıssız sokaklarında birkaç eski dükkanın son yaşlı ustalarının ellerinde tutuklu kalmaktadır.
Türk El dokuma halıcılığı da el sanatlarının bu gerilemesinden payına düşeni almıştır. Çin, İran, Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerde ucuz işçilikle dokunan halıların dünya pazarlarında,hatta iç pazarda ağırlığını hissettirmesi Türk El Dokuma Halıcılığı ve El Sanatlarının kan kaybetmesine neden olmuştur. Şimdilerde “dokuma halı” eski önemini kaybetti. Evlerin tabanını dokuma halı yerine makine halıları örtüyor. İnsanımız desen, kökboya, dokuma işçiliği, ilmek sayısı gibi özellikleri düşünmek yerine, al benisi daha fazla, sık sık değiştirme imkanını yaratan makine halılarını tercih ediyor. Artık dokuma halısı nostalji oldu.