Bütün dünyada milyonlarca sanayi tesisine atıkları ve gazları… Irmaklarımıza ve denizlerimize boşalttığımız milyonlarca ton atık su... Tarlalarımıza serptiğimiz milyonlarca tohum kimyasal maddeler... 6-7 milyarlık nüfusun ortalığı saçtığı çöp… Denizlerde dolaşan gemilerin suları... Kaza sonucu bunların okyanuslara, denizlere boşalttığı yüz binlerce tohum petrol… Sonuç noktalı, gitgide bir afet boyutuna ulaşan bir çevre sorunu, dünyamızın atmosferinden, okyanus ve denizlerine, ırmaklarına, göllerine ve topraklarına kadar kirletmediğimiz hiçbir yer kalmadı.
Sadece kirlilik yaratmıyoruz. Dünyamızı yaşanılır bir yer yapan temel özellikleri de tahrip ediyoruz. Yeşil alanları, ormanlık bölgeleri yakarak, tahrip ederek, betonlaştırıyoruz. Ozon tabakasını deliyor ,küresel ısınmaya davetiye çıkarıyoruz.
Atmosferin yüzde 78 oranında azot, yüzde 24 oranında oksijenden oluştuğunu biliyoruz. Kalan yüzde 1'ini de argon, su buharı, karbondioksit, neon, helyum, kripton ve hidrojen gibi gazlar oluşturuyor. İşte bu gazlardan karbondioksitin önemli bir etkisi bulunuyor. Güneşten dünyamıza gelen ışınların büyük bir bölümü, dünyadan uzaya geri yansıyor. Atmosferdeki bazı gazlar ise güneş ışınlarındaki enerjiyi atmosfer içinde hapsediyor. Böylece, atmosfer sıcaklığını artırıyor. Yani atmosfer gazları adeta dünyamızın etrafını kuşatan bir sera vazifesi görüyor, ısıyı içeride depolayıp dışarı kaçmasını engelliyor. İşte buna gazların yarattığı sera etkisi adı veriliyor. Sera etkisinin yarısını karbondioksite borçluyuz. Peki ama, eğer bir yandan fabrikalarımız, otomobillerimiz, savaşlarımızla ve ısınma için kullandığımız yakacaklarla atmosfere yolladığımız karbondioksit miktarını artırırsak, bir yandan da ormanlarımızı, yeşil alanları tahrip ederek karbondioksit tüketen ağaçları azaltırsak ne olur? Bunu bilmeyecek ne var? Atmosferdeki karbondioksit miktarı artar. Artarsa ne olur? Sera etkisi güçlenir. Atmosferlerde tutulan günler güneşin enerjisi artar ve atmosfer ısınmaya başlar. İşte buna da "Küresel ısınma "diyoruz.
El birliği ile atmosfere yılda 24 milyon ton karbondioksit gönderiyoruz. Bunun büyük bir bölümü zengin, sanayileşmiş ve soğuk iklimli Kuzey ülkelerinden kaynaklanıyor. İnsanlığın fosil esaslı yakıtları çok büyük ölçülerde kullanmaya başladı son 150 yılda atmosferdeki karbondioksit miktarı yüzde 25 oranında arttı. 2030 yılında atmosferdeki karbondioksit oranının dünyanın endüstri öncesine kıyasla iki kat daha artmış olacağı tahmin ediliyor. Bu da 2030'da dünya ısısının 1-2 derece artacağı anlamına geliyor. Eh, bir şey değilmiş, bundan ne çıkar? Ne mi çıkar? 2080 yılında bu ısınma sonucunda kutuplardaki buz teknelerinin erimesiyle deniz seviyesinin 1 metre artacağı tahmin ediliyor.
Leeds Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Chris Thomas tarafından "Nature "Dergisinde yayınlanan bir yazıda, "Küresel ısınma, 2050'ye kadar bitki ve hayvan türlerinin dörtte birini ya da 1 milyondan fazlasını yok edecek "demektedir. Otomobiller ve fabrikaların gaz yayılımından en büyük etkenler olduğunu vurgulayan Thomas, yayılan gazların 21. yüz yılın sonlarına doğru ortalama sıcaklıkları tarihte görülmemiş düzeylere yükselteceğini belirtmekte ve eğer bir çözüm üretilmezse türlerin kitlesel tükenişlerinin tarihte görülmemiş boyutlara ulaşabileceğine dikkat çekiyor.
Yerkürede 1992'deki verilerek göre, 12,5 milyon tür yaşamaktadır. Bu türlerin insan marifetiyle yok olma hızları doğal yok olma hızlarını 100 ila 1000 katı olarak tahmin edilmektedir. Bu eğilim devam ederse, 50-100 yıl içerisinde mevcut türlerin yüzde 10-50’sinin yok olacağı hesaplanmaktadır. Bugün doğadaki kuş türlerinin yaklaşık yüzde 15'i ki bu, 1000 türe karşılık geliyor. Tükenme tehdidi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Doğadaki besin zincirinin bir kez kırılması, inanılmaz sonuçlara yol açacağından canlı türlerinin bazılarının ortadan kalkması, diğer canlı türlerinin de doğrudan etkileyecektir.
Yapılan araştırmalara göre, dünya yüzeyinin sıcaklığı 20. yüzyıl boyunca 1-2 derece santigrat kadar artmış, 40 yıldır atmosferin 8 kilometrelik alt kısmında sıcaklıklar yükselmiş, kar örtüsü ve buzlanma ise yüzde 10 civarında azalmıştır.
2025 yılı itibariyle dünyanın nüfusunun neredeyse yarısının su kıtlığı ile karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir.