Kişiler arasında söz konusu edilebilecek çok çeşitli bireysel ayrıcalıkların bulunduğu ortadadır. Yapı, görevler ve gelişim açısından söz konusu olacak bu ayrıcalıklar, çevre, kültür açısından da var olanları da ekleyecek olursak, her bireyin kendine öz bir varlık olacağını ileri sürmek yanlış olmaz.
Yalnız bu ayrıcalıkların hepsi eğitim ve öğrenim açısından aynı oranda önemli değildir. Bazı çocukların eğitim açısından önemli olan nitelikler de gösterdikleri farklılıklar olağanın ötesindedir. Bu ayrıcalıklar yüzünden onların gelişim ve eğitimlerini, okul koşulları (Normal okul koşulları) altında, olağan yöntem ve araçlarla karşılayabilmek mümkün değildir. Bir örnek vermek gerekirse görmek gücünde baş gösterecek sınırlı bir yetersizlik çocuğa gözlük sağlayarak giderilebilir. Bu mümkün olmazsa onu sınıfın ön sıralarını oturtarak ihtiyacı karşılanabilir. Fakat görme gücünün çoğunu yitiren bir öğrenci için alınacak bu önlem yeterli olmaz. Onun eğitimini gereğince karşılayabilmek için özel bir takım araç ve yöntemlere, özel eğitim kurumlarına ihtiyaç vardır. İşte gelişim ve eğitim ihtiyaçları, olağan koşullar altında karşılanamayacak kadar farklılık gösteren bu çocuklara ( ayrıcalığı çocuklar) denmektedir. Bunların özel eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuş , geliştirilmiş kurum ve kuruluşlar , araç gereç ve hizmetlerin tümüne de “özel eğitim alanı "diyoruz.
Ayrıcalık çocukların sınıflandırılması konusunda çeşitli, değişik kriterler esas alınmaktadır. Beden gelişimi yönünden, zeka gelişimi, davranış ve uyum, öğrenme açısından, birden fazla özrü ya da ayrıcalığı olanlar gibi. Ama bence en alışıla gelmiş olanı da 3 temel alana göre sınıflandırılması. Birincisi; bedence özürlü olanlar, ikincisi; zekaca özürlü olanlar, üçüncüsü de; toplumsal açıdan ayrıcalığı olanlar.
Bedence özürlü olanlar; görme, işitme engelliler, ortopedik engelliler, uzun süreli bakım ve tedavisi gerekli olanlar, konuşma özürlü olanlar.
Zekâca özürlü ve ayrıcalıkları olanları da; öğretilebilir, eğitilebilir, düşük ( geri) zekalılar ve zeka bölümleri 130 ve daha yukarı olan üstün zekalı, yetenekli olanlar.
Toplumsal açıdan ayrıcalık gösterenlerin başında korunmaya muhtaç çocuklar gelmektedir. Diğerleri ise; suça yönelmiş veya suçlu konumuna girmiş çocuklar, davranış bozuklukları olan çocuklar.
Ayrıcalıklı çocukların genel çocuk nüfusunun %13'lere kadar ulaştığını düşünürsek, konunun ne kadar büyük önem taşıdığını bilmemiz, bu konuda duyarlı olmamız gerektiği ortaya çıkıyor.
Genel eğitimin hızla yaygınlaşmasında kamuoyunun göstermiş olduğu duyarlılığı, desteği ayrıcalıklı ( Özel eğitime muhtaç ) çocuklar için gösterdiği söylenemez. Son yıllarda ancak belirli özür grupları toplumun ilgisini çekmekte, duyarlı davranmaya yöneltmektedir. Aileler bile ayrıcalıklı çocuklara bazen aşırı koruma, bazıları da varlığından utanıp onları gözden uzak tutma tutum ve davranışını sergilemektedir.
Dünyada pek az ülkenin anayasasında, özel eğitimin bir devlet görevi olduğunu belirten maddeler yer almaktadır. Bizde ise 1961 ve 1982 anayasalarında açık olarak devletin ayrıcalıklı çocuklar için de öteki çocuklar gibi gerekli eğitim hizmetlerini alması istenmektedir. 222 sayılı eğitim-öğretimle doğrudan alakalı yasada da aynı görüş ve düşüncelerin yer almasına karşın özel eğitim hizmetleri ya da ayrıcalıklı çocukların eğitimi, genel eğitim hizmetine paralel bir düzeye ulaştırılamamıştır. Ülkemizde; ayrıcalıklı çocuklar için kurulan eğitim ve öğretim hizmetlerinden yararlanmasını sağlayan yatılı ve gündüzlü özel eğitim okulları, yetiştirme yurtları, normal okullarda açılan özel sınıflar, rehberlik ve araştırma merkezleri bulunmaktadır ancak ayrıcalıklı eğitimin genel eğitim düzeyinde gelişebilmesini engelleyen en önemli nedenler ortadan kaldırılamamaktadır. Bunların başında nicelik ve nitelik açılarından yetiştirilmiş yeterli sayıda özel personeli yetiştirecek kaynakların olmaması ya da yetersiz oluşu gelmektedir. Özellikle yetiştirme yurtlarında kimsesiz korunmaya muhtaç çocuklara sevgi, şefkat ve ilgiyi esirgemeyecek, onları kendi çocukları düzeyinde sevecek ve hizmet verecek yetişmiş personele büyük ölçüde ihtiyaç bulunmaktadır.
Ayrıcalıklı çocukların sayısının artmayacağını düşünmeye imkan yoktur. Her gün yeni sorunlar ortaya çıkmakta, otoritelerin ve tüm toplumun bunlara karşı yeni tutumlar takınması, yeni önlemler alması gerekmektedir.
Kuşku götürmeyen bir şey varsa o da toplumun diğer bir ifade ile kamuoyunun bu alanda eğitilmesinin, bilinçlendirilmesinin gerektiğidir. Ayrıcalıklı çocuklara, özürlülerin sorunlarına karşı son yıllarda duyarlılığın arttığı gözlenmektedir. Özürlülerin öteki insanlarla eşit olduğu, onların sahip olduğu bütün haklara sahip olduğu düşüncesinin herkesin kafasına kök salması için kollektif bir çaba göstermek gerekmektedir. Onlara acımak, onları saklamak yerine toplumsallaştırmak, üretken hale getirmek, bilgi ve becerilerini değerlendirerek kişiliklerinin geliştirmek onlara verilecek en iyi hizmetlerden birisi olacaktır.