Hukukçuların hoş görüsüne sığınarak birkaç söz etmek istedim.
Hukukçu değilim fakat bilhassa ağır ceza içtihatlarını okumayı çok sever özellikle içtihat kitapları alır okurdum. Zira o dönemlerde hakimlerin karar verirken halk tabiriyle nasıl “Kılı kırk yararak,” en ince ayrıntıları bile değerlendirdiklerini okudukça keşke hakim olsaydım pişmanlığımı hissederdim içimde.
Hakim olmanın yani gönül rahatlığıyla karar vermenin çok zor ve vebali büyük iş olduğunu herkesin bildiğini zannediyor, açıklama yapmaya da gerek görmüyorum.
Önemli kararları verdikten sonra “Acaba hata yaptım mı?” endişesi ile günlerce uykusuna keder veren, çok iyi tanımadığı insanların çayını dahi içmeyen değerli hakimlerimizi tenzih ederek geçmişten bir anekdot aktarmak istedim.
Amacım, hiç kimsenin yaptığı pisliğin gizli kalacağını zannetmemesini, yıllar sonra da olsa pisliklerin kokusunun yayılacağını vurgulamak istedim. Aslında bu konu sadece hakimler için değil, hepimiz için de geçerlidir.
Yıllar önce bir şey almak için kişiliği tarafımca bilinen bir esnafın dükkânına girdim. Israrla kahve söyledi, içerken de gururla anlattı.
İlçemizin hakimlerinden biri her sabah adliyeye giderken kahvesini onun dükkanında içer ve içerken de “Bu gün falanın duruşması var ne dersin,” diye sorarmış.
Hakimi ben de gıyaben tanıyorum ve bildiğim bir özelliğini söylesem birilerinin de bana “Din düşmanlığı yapıyor,” diyeceklerinden eminim.
Son olarak da müteahhitlik yaptığım otuz yıl içinde arsa sahipleri, müşterilerim, taşeronlarım ve alış veriş yaptığım hiçbir firma ile mahkemelik, icralık olmadan mesleği bırakmış olmamdan dolayı yüce Allah’a şükürler ettiğimin bilinmesini isterim. 12.05.2025
Yıl 1990. Nakit paraya çok ihtiyacım, satılık da bir dairem var. Dua ettim evden çıkarken “Yarabbi peşin paralı müşteri gelirse daireyi maliyeti olan yetmiş milyona vereyim,” diye. Aslında satış değeri doksan milyon.
Büroya geldim. Elemanımız olan genç, daireye müşteri geldiğini, kardeşimin de “Daire var, yüz milyon lira, istersen göstereyim,” dediğini, bakmaya gittiklerini söyledi.
Geldiler biraz sonra. Müşteri ile tokalaştık ve anlattı. “Falan köydenim, Van da polisim. Niğde’ye daire almak için gitmiştim, Ziraat Bankasında veznedar olan köylüm ile karşılaştık. Burada gezme git Bor’a müteahhit Atilla Yıldız’ı bul ondan al deyince ben de döndüm geldim. Daireyi de beğendim,” dedi.
Ama çorba parası isteyenlerden mi, değil mi merak etmeye başladım. Amacım duruma göre son fiyatı söylemek. Kendisi mutemetmiş, şark hizmetinden dolayı çift maaş almış, çocukları da yokmuş, eşi de el işi yapar satarmış, parayı öyle biriktirmişler ve peşin alacak.
O an sabah ettiğim dua ve rahmetli Süleyman Demirel’den dinlediğim bir anekdot aklıma geldi.
Arap hurma ağacına çıkmış bakmış çok yüksek, dua etmiş sağ salim inersem dört kurban keseceğim diye. Biraz inmiş üç kurban, biraz daha inince iki kurban, bir kurban, ayağı yere basınca da kurban mafiş demiş.
“Ver elini sana yetmiş milyon,” Dedim adam şaşırdı, kendisi yüz milyona almaya razı. “Hiç şaşırma, kardeşim biraz da pazarlık payı koyarak dairenin gerçek fiyatını söylemiş sana. Fakat nakit ihtiyacımdan dolayı sıkı pazarlık eden peşin paralı müşteri gelse yetmiş milyona vermeyi düşünüyordum. Senin paran helal para, ayrıca tanımadığım biri referans olup bana göndermiş. Eğer ki sana iyi niyetinden dolayı fazla fiyata satmış olsam vicdanım rahat etmez, onun için yetmiş milyon.” dedim.
Mutlu oldu, cebinden elli milyon çıkarıp masaya koydu “Kalanı da üç gün sonra göndereceğim,” diyerek ayrıldı. 19.05.2025
Adalet sadece adliyede değil yaşamımız boyunca her yerde olması gereken en önemli beşeri olgudur.
Çocuk adalet duygusunu öncelikle ailede yaşamalı ki adaletin önemini kavrasın. Daha sonra okulda, askerde, günlük yaşamda, iş hayatında adil davranışlar yapsın veya beklesin.
-Çocukları arasında adil davranmayan anne babalar, -Gelinlerine veya damatlarına farklı değer veren kayınvalide veya kayınpederler, -Öğrencilerine karşı adil olmayan öğretmenler, -Personellerine adil olmayan amirler, -Aynı parayı aldığı halde müşterilerine farklı ürün veren esnaflar, -Personeline adil davranmayan patronlar gibi birçok örnek verebiliriz.
Zira yaradılış itibarı ile kişiler girişken veya çekingen oldukları gibi iş hayatında da aynı işi yaptıkları halde hakkını isteyen veya sessiz kalan olabilir. Sessiz kalana istemiyor diye daha az ücret verirseniz adalet duygunuz yok demektir. Vebal altında kalırsınız.
Ticari hayatta “Peygamber pazarlığı,” denilen ve yanlış uygulanan sistem vardır. Yani iyi pazarlık etmeyi bilene indirim yaparken, güvenip istenilen fiyatı kabul edip ödeyene yüksek fiyata satmak adaletsizliktir. Zira peygamber “İkna edebilirsen yüksek fiyattan sat,” dememiştir. Olsa olsa “Alışverişiniz gönül hoşluğu ile olsun,” demiş olabilir. 05.05.2025
Konuyu bir şiirimle bağlayalım.
YOK SANA TEK PATLAYAN
Haykırdı Duran dayı
Kız Fadime
Bizim kız kaçmış
Ver tek patlarımı
Kızar Fadime
Der Lan Duran
Yok sana tek patlayan
Sen kaçırırken Fadime’yi
Sanki yoktu
Benim de anam babam
Bazen bir romandır kısa ve öz.
Geçmişe gidersiniz, günü yaşar ve geleceğe değişik bakarsınız.
Bazen filozofça yaklaşır düşündürür sizi, bin nasihatten iyidir.
Bazen de psikologdur çözer ve anlatır sizi şaşarsınız. 28.04.2025
AHVALİ BEŞER
Herkes yaşar
Kimi zengin kimi fakir
Kimi öper el etek
Olur şebek
Kimi kazanır
Nasırlı elle ekmek
Kimi yalakadır
Ağzı salyalı
Bekler atsınlar
Önüne köpek yalı
Kimi dik durur
Etmez minnet
Açıktır alnı
Ancak aynıdır
Ecelde beşer
Hoplar zıplar
Mezar taşına
Toslar
Kural kelimesinin anlamını, toplu yaşamda insanların davranışlarına yön veren, uyulması gereken ilkeler olarak biliriz. Genelde yazılı olsa da yazılı olmayan kurallar da vardır. Amaç insanların birbirini rahatsız etmeden yaşamalarını sağlamaktır.
Yalnız insanların değil hayvanların da kendi aralarında uydukları kuralları olduğunu ve kendi kurallarına insanlardan daha dikkatle uyduklarını bilim insanlarımız gözlemlemişlerdir.
Kurala uymak insanların birbirine saygısını, sevgisini hatta güvenini sağlayan önemli davranış olup uymamak da aksi etki yaratacağından toplumun yozlaşmasına katkı sağlamak demektir.
Güncelliğini kaybetmeyen en önemli kuralın trafik kuralları olduğunu biliyoruz. Uymamanın da çoğu zaman can ve maddi kayıplara neden olacağından, hız sınırlaması başta olmak üzere birçok yasa çıkarılmıştır.
Sayın milletvekilleri çıkardıkları yasaya kendilerini seçen vatandaşların uymasını, aksi takdirde yüklü para cezası ödemelerini uygun görmüşler. Fakat ek bir madde ile kendilerinin ve eski milletvekillerinin, çıkardıkları yasaya uymasına gerek görmeyerek muaf tutmuşlar. Aileleri de muaf mı bilmiyorum. Ayrıca Çakarlı araç da kullanabilirlermiş. Yani hem hızlı hem de havalı olacaklarmış. Havayı kime atacaklar derseniz tabii ki kendilerini seçen milletin asillerine.
Bu durumun mantığını anlayan var mı bilmiyorum. Yangın söndürecek itfaiye, hasta götürecek ambulans, olay yerine acil yetişecek güvenlik görevlisi olmadığınız halde, çılgınca hız yapan şoförünüz bir başka vatandaşın ölümüne neden olsa vicdanınız ne hisseder sayın milletvekilleri söyler misiniz?
Kendi yaptıkları yasayı kendilerinin bozduğunu okuyunca aklıma bir anekdot gelmişti. İslamiyet öncesi Araplar hamurdan put yapar, önce tapar acıkınca da pişirir yerlermiş.
Sizinki de “Kendin pişir kendin ye.” veya “Kendin yap kendin boz.” olmuyor mu?
07.04.2025
Hitap etmek yüz yüze, yazılı, telefonda veya gıyaben muhatap
olunan kişinin dikkatini çekme yöntemidir.
Duruş, kıyafet ve hitap şekli kişiliğin aynasıdır. Kot ile görünce isminizle, takım elbiseli, kravatlı görünce “Bey” diye hitap edenlere rastlamışsınızdır, oysa aynı insansınız.
Güncel yaşantımızda dikkatimizi çeken bazı yanlış kullanımları vurgulamak istedim.
--Çok yakınınız değilse, arkadaşınızın eşi, kızınızın mesai arkadaşı bile olsa bir bayana ismi ile hitap etmek hoş değildir. Yaş ve karizma durumuna göre “… HANIM, HANIMEFENDİ, HOCA HANIM, DOKTOR HANIM, MİMAR HANIM ” gibi sözlerle hitap edilmelidir. Arkadaşınız sizinle konuşurken “LALE HOCANIM (Kendi eşi) HALE (Sizin eşiniz) ile görüşmüş …..” diyerek söze başlamışsa hemen uyarıp, kendisine gelmesini ikaz etmeli hatta mesafe koymalısınız. Onun adam olmaya niyeti yok demektir. Bu kadar da olmaz demeyin, olmuştur.
– Kim olursa olsun, bir erkek yakını olmayan bir bayana “CANIM, YAVRUM” gibi sözlerle hitap ediyorsa, “SEVGİLERİMLE, EN DERİN SEVGİLERİMLE ” yazıyorsa kendi eşine de aynı hitapların edilmesinden mutlu olacak demektir, yavşaktır.
– Bir erkek başka erkeğe karşı çok samimi değilse “BEY, BEYEFENDİ, MÜDÜR BEY, MEMUR BEY” vs. diyerek hitap etmeli. Ancak samimiyeti köklü ve yaşıtıysa ismi ile kendinden büyük ise bey yerine “….ABİ” demesi kendisini daha yakın hissettirecektir.
– Makam veya unvan sahibi saygın bir kişinin gıyabında konuşurken “VALİ … BEY, MÜDÜR … BEY, … PAŞA.” gibi ünvanlı konuşmak, o kişinin değil sizin kalitenizi gösterir. Ancak “O ünvanı hak etmedi.” diye düşünüyorsanız, ismini bile anmadan geçebilirsiniz.
– Torun sahibi bayanların birbirine “KIZLARRR” diye hitap etmeleri de kendilerine göre ayrı dünyalarının olduğunu gösteren komedidir.
– Bir esnafın tanımadığı müşteriye “BUYUR HACI ABİ.” demesi de riyakârlık çağrıştıran hitap şeklidir.
Sevgi ve saygıyla kalınız.
10.03.2025
Yazının Devamı