Avrupa ülkelerinde konut fiyatlarının ülkemize göre daha az olduğunu duyup şaşırıyoruz. Fakat ülkemizde yüksek olmasının nedenleri üzerine ciddi şekilde giden olmadığı gibi araştıran da yok.
Ülkemizde kendi arsasına konut yaparak konut sahibi olma oranı köyler dışında kayda değer değildir. Genellikle ihtiyaç sahipleri müteahhit firmalardan satın alma veya devlet tarafından organize edilmiş Toki gibi kurumlar yoluyla ev sahibi olmaktadır.
Toki ve benzer kurumların arsa maliyetleri çok düşük olmasına rağmen satış fiyatlarına tam olarak yansımıyor. Zira ihale aşamasından itibaren emeksiz ve risk almadan para kazananların maliyeti neticede alıcılara yansımaktadır. Bunlar; ihaleyi alanların yasadışı giderleri, işi devrettikleri alt müteahhit veya taşaron firmalardan aldıkları emeksiz kazançlar olarak söylenebilir. Geçmişte devlet bütçesinden yapılan desteklerle ucuz ev sahibi olanlar olmuşsa da artık devlet desteği de ucuz ev sahibi olma imkanı da geride kalmıştır.
Müteahhit firmaların konut maliyetlerinin en önemli giderleri arsa maliyetleridir. Zira müteahhitlerin ruhsat aşamasında verdikleri yasadışı giderler ve arsa sahiplerine yüzde elli veya daha fazla verilen hisse paylarının maliyetleri de alıcıya yansıtılınca doğal olarak fiyatlar uçmaktadır.
Arsa sahibi olarak elde edilen vergisiz yüksek kazançların meşruluğu da tartışılabilir. Bu arsaların bazıları miras veya çok önceden satın alınmış olsa da çoğunlukla yasadışı görüşmeler ile imar sözü alınarak esas sahibinden ucuz kapatılmış, imara girince değeri inanılmaz artarak rant getiren arsalar olup vergisiz, emeksiz sağlanan kazançlarda alıcıya yansımaktadır.
Yasadışı işlere bulaşmadan, rüşvet vermeden çalışmak isteyen müteahhitler de imar çapı ve ruhsat aşamasından başlayıp iskan ruhsatı alıncaya kadar maruz kalacakları haksız baskılara hukuki yollardan karşı koyma umutları olmadığı için onur ve ilkeleri yerine mesleklerini bırakmayı tercih edeceklerdir. Ben ve kardeşlerim gibi. 26.05.2025
Banka gişesinde beklerken yan gişede deste deste paranın büyükçe valize yerleştirildiğini görünce ister istemez kulak misafiri oldum. Araç alışverişinde satıcı parayı nakit istemiş, tamamı iki yüz liralık olan üç milyon lira parayı büyükçe bir valize zor sığdırdılar. Sanırım ağırlığı da on kilograma yakındı. Abartmış demeyin, yüz elli adet yüzlük deste tabii ki valize ancak sığıyor.
Otuz yıllık müteahhitlik mesleğimde, defalarca daha büyük miktarlar da para alış verişim olmasına rağmen valizle para taşındığını hiç görmediğimden şok oldum.
Halbuki 2005 yılında paramızdan altı sıfır atınca bir milyon yerine bir lira kullanmaya başlamıştık, bir çok vatandaş da “Enflasyon bitti, ucuzluk geldi,” zannetmişti. Anlaşılan attığımız sıfırlar yirmi yıl içinde hızlıca, biraz da artarak geri dönmüşler, aynı dönemde devletimizin yüzlerce malının özelleştirme diyerek satılmış olmasına rağmen.
Oysa bizim 2005 yılında attığımız sıfırlar 1950’lerde gelmeye başlamış ancak elli yılda altı tane olmuştu.
Enflasyon gündemim olunca bir anekdot hatırladım. 1967 yılında 95.000 liraya aldığımız kamyonun aynısının biraz daha gelişmişini 1969 yılında yani iki yıl sonra aynı şartlarda 100.000 liraya almıştık. Demek ki iki yılda yüzde beş artış olmuş.
İyi ki internet üzerinden para transferleri başladı da nakit taşıma olayı çok azaldı. Aksi takdirde para taşıma valizleri modası başlayacaktı. 02.06.2025
Yıl 1990. Nakit paraya çok ihtiyacım, satılık da bir dairem var. Dua ettim evden çıkarken “Yarabbi peşin paralı müşteri gelirse daireyi maliyeti olan yetmiş milyona vereyim,” diye. Aslında satış değeri doksan milyon.
Büroya geldim. Elemanımız olan genç, daireye müşteri geldiğini, kardeşimin de “Daire var, yüz milyon lira, istersen göstereyim,” dediğini, bakmaya gittiklerini söyledi.
Geldiler biraz sonra. Müşteri ile tokalaştık ve anlattı. “Falan köydenim, Van da polisim. Niğde’ye daire almak için gitmiştim, Ziraat Bankasında veznedar olan köylüm ile karşılaştık. Burada gezme git Bor’a müteahhit Atilla Yıldız’ı bul ondan al deyince ben de döndüm geldim. Daireyi de beğendim,” dedi.
Ama çorba parası isteyenlerden mi, değil mi merak etmeye başladım. Amacım duruma göre son fiyatı söylemek. Kendisi mutemetmiş, şark hizmetinden dolayı çift maaş almış, çocukları da yokmuş, eşi de el işi yapar satarmış, parayı öyle biriktirmişler ve peşin alacak.
O an sabah ettiğim dua ve rahmetli Süleyman Demirel’den dinlediğim bir anekdot aklıma geldi.
Arap hurma ağacına çıkmış bakmış çok yüksek, dua etmiş sağ salim inersem dört kurban keseceğim diye. Biraz inmiş üç kurban, biraz daha inince iki kurban, bir kurban, ayağı yere basınca da kurban mafiş demiş.
“Ver elini sana yetmiş milyon,” Dedim adam şaşırdı, kendisi yüz milyona almaya razı. “Hiç şaşırma, kardeşim biraz da pazarlık payı koyarak dairenin gerçek fiyatını söylemiş sana. Fakat nakit ihtiyacımdan dolayı sıkı pazarlık eden peşin paralı müşteri gelse yetmiş milyona vermeyi düşünüyordum. Senin paran helal para, ayrıca tanımadığım biri referans olup bana göndermiş. Eğer ki sana iyi niyetinden dolayı fazla fiyata satmış olsam vicdanım rahat etmez, onun için yetmiş milyon.” dedim.
Mutlu oldu, cebinden elli milyon çıkarıp masaya koydu “Kalanı da üç gün sonra göndereceğim,” diyerek ayrıldı. 19.05.2025
Hukukçuların hoş görüsüne sığınarak birkaç söz etmek istedim.
Hukukçu değilim fakat bilhassa ağır ceza içtihatlarını okumayı çok sever özellikle içtihat kitapları alır okurdum. Zira o dönemlerde hakimlerin karar verirken halk tabiriyle nasıl “Kılı kırk yararak,” en ince ayrıntıları bile değerlendirdiklerini okudukça keşke hakim olsaydım pişmanlığımı hissederdim içimde.
Hakim olmanın yani gönül rahatlığıyla karar vermenin çok zor ve vebali büyük iş olduğunu herkesin bildiğini zannediyor, açıklama yapmaya da gerek görmüyorum.
Önemli kararları verdikten sonra “Acaba hata yaptım mı?” endişesi ile günlerce uykusuna keder veren, çok iyi tanımadığı insanların çayını dahi içmeyen değerli hakimlerimizi tenzih ederek geçmişten bir anekdot aktarmak istedim.
Amacım, hiç kimsenin yaptığı pisliğin gizli kalacağını zannetmemesini, yıllar sonra da olsa pisliklerin kokusunun yayılacağını vurgulamak istedim. Aslında bu konu sadece hakimler için değil, hepimiz için de geçerlidir.
Yıllar önce bir şey almak için kişiliği tarafımca bilinen bir esnafın dükkânına girdim. Israrla kahve söyledi, içerken de gururla anlattı.
İlçemizin hakimlerinden biri her sabah adliyeye giderken kahvesini onun dükkanında içer ve içerken de “Bu gün falanın duruşması var ne dersin,” diye sorarmış.
Hakimi ben de gıyaben tanıyorum ve bildiğim bir özelliğini söylesem birilerinin de bana “Din düşmanlığı yapıyor,” diyeceklerinden eminim.
Son olarak da müteahhitlik yaptığım otuz yıl içinde arsa sahipleri, müşterilerim, taşeronlarım ve alış veriş yaptığım hiçbir firma ile mahkemelik, icralık olmadan mesleği bırakmış olmamdan dolayı yüce Allah’a şükürler ettiğimin bilinmesini isterim. 12.05.2025
Adalet sadece adliyede değil yaşamımız boyunca her yerde olması gereken en önemli beşeri olgudur.
Çocuk adalet duygusunu öncelikle ailede yaşamalı ki adaletin önemini kavrasın. Daha sonra okulda, askerde, günlük yaşamda, iş hayatında adil davranışlar yapsın veya beklesin.
-Çocukları arasında adil davranmayan anne babalar, -Gelinlerine veya damatlarına farklı değer veren kayınvalide veya kayınpederler, -Öğrencilerine karşı adil olmayan öğretmenler, -Personellerine adil olmayan amirler, -Aynı parayı aldığı halde müşterilerine farklı ürün veren esnaflar, -Personeline adil davranmayan patronlar gibi birçok örnek verebiliriz.
Zira yaradılış itibarı ile kişiler girişken veya çekingen oldukları gibi iş hayatında da aynı işi yaptıkları halde hakkını isteyen veya sessiz kalan olabilir. Sessiz kalana istemiyor diye daha az ücret verirseniz adalet duygunuz yok demektir. Vebal altında kalırsınız.
Ticari hayatta “Peygamber pazarlığı,” denilen ve yanlış uygulanan sistem vardır. Yani iyi pazarlık etmeyi bilene indirim yaparken, güvenip istenilen fiyatı kabul edip ödeyene yüksek fiyata satmak adaletsizliktir. Zira peygamber “İkna edebilirsen yüksek fiyattan sat,” dememiştir. Olsa olsa “Alışverişiniz gönül hoşluğu ile olsun,” demiş olabilir. 05.05.2025
Konuyu bir şiirimle bağlayalım.
YOK SANA TEK PATLAYAN
Haykırdı Duran dayı
Kız Fadime
Bizim kız kaçmış
Ver tek patlarımı
Kızar Fadime
Der Lan Duran
Yok sana tek patlayan
Sen kaçırırken Fadime’yi
Sanki yoktu
Benim de anam babam
Bazen bir romandır kısa ve öz.
Geçmişe gidersiniz, günü yaşar ve geleceğe değişik bakarsınız.
Bazen filozofça yaklaşır düşündürür sizi, bin nasihatten iyidir.
Bazen de psikologdur çözer ve anlatır sizi şaşarsınız. 28.04.2025
AHVALİ BEŞER
Herkes yaşar
Kimi zengin kimi fakir
Kimi öper el etek
Olur şebek
Kimi kazanır
Nasırlı elle ekmek
Kimi yalakadır
Ağzı salyalı
Bekler atsınlar
Önüne köpek yalı
Kimi dik durur
Etmez minnet
Açıktır alnı
Ancak aynıdır
Ecelde beşer
Hoplar zıplar
Mezar taşına
Toslar