Gazetemiz yazarlarından Murat Soyak, 'Harman Zamanı' kitabının yazarı Osman Aytekin ile söyleşi gerçekleştirdi.

SÖYLEŞİ: Murat SOYAK
“Harman Zamanı” kitabını yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Zihnimde çocukluk yıllarımda görüp yaşadığım çok şeyler oldu. Yaşadığımız o yıllar çok etkileyiciydi. Yaşadıklarımın tesiri altında kalmış olmalıyım ki “Harman Zamanı” öyle ortaya çıktı. İmkansızlıklar, yoksulluklar, yüzde yüz alın terine dayanan yaşamlar… Yerine göre heder olan günler, aylar. En önemlisi de hastalıklar nedeniyle çaresizlik gibi durumları yaşamış olmak veya olaylara ve insanların hayatlarına tanık olmak “Harman Zamanı”nı ortaya çıkardı diyebilirim.
Kitapta ele alınan öykülerin ortak bir teması var mı?
Öykülerde geçen ortak yan birkaç öykü dışında bir döneme dair yaşanmışlıklar. O yılların yaşantısı çok farklı ve zorluydu. Kırsal yaşam ve imkânsızlık, o yıllardaki müzmin haller, durumlar, alışkanlıklar unutulur gibi değil. O günlerden bugüne bakmak ve o yıllarla günümüzü değerlendirmek, bir muhasebe yapmak toplum yaşamı için önemlidir diye düşünüyorum. İnsan geçmişinden kopuk yaşaması kolay değil. Bu durum her dönem için geçerli. İnsanlar bugün çok farklı bir hayat içindeler. Her dönemin şartları düşünüldüğünde insanlar geleceğine veya yaşadığı günlere bir hayat muhasebesi yaparak yaşamalılar.
“Harman Zamanı” kitabımın ortak yanı geçmişin insanlarda bıraktığı izler, izlenimlerdir.
Kitapta geçen olaylar veya karakterler ne kadar gerçek hayattan esinleniyor?
Öykülerin çoğunluğu gerçek hayattan izler taşımaktadır. Yaşadıklarımın ve gördüklerimin çok azını yazdım Olaylar ve karakter gerçek bazı isimler, yerler ise birer tasavvurdan ibaret.
Niğde ve Nevşehir’in geleneksel kültürü ve tarihi kitapta nasıl yer buluyor?
Çocukluğumun Niğde’si diyebilirim ki çocukluk hayatımın bir öznesidir. O yıllar biraz önce de belirttiğim gibi imkansızlıklar ve çaresizliklerin geçtiği yıllardır. Bugünden o yıllara baktığımda insanların samimi halleri ve sükûnet dolu zamanalar olarak değerlendirmek mümkündür. Nüfus az, üretimde çeşitlilik ve insanların birbirlerine olan muhtaçlıkları ortak bir yaşam cemiyet bağlarını da sağlam örmekteydi.
Niğde ve Nevşehir’in geleneksel kültürüne genel olarak bakmak gerekirse; toplum hayatı her dönem geleneksel yapı içinde yerine göre değişime uğrayarak gelişir. O yıllardaki anlayışlar çok farklıydı. 60’lı – 70’li yılların kültür hayatı ile günümüzün kıyaslaması halinde çok şeylerin değiştiği görülecektir. Kültürel bir değişim içinde olduğumuz bir gerçektir. Sosyal ve kültürel gelişme incelenmesi ve irdelenmesi gereken aslında köklü ve derin bir konudur. Buradan “Harman Zamanı” öyküleri derinlemesine incelendiğinde bu sorunun da karşılığı bulunacaktır. “Harman Zamanı” birinci baskısında (2012 yılı) bazı yazarlar aslında bu yöne dair kısmen de olsa değindiler. Hatice Eğilmez Kaya’nın derinlemesine makalesi, keza Cevat Akkanat ve Sergül Vural’ın olayları ve karakterleri irdelemesi bu konuda kapıyı biraz aralamıştır, diyebilirim.

Gazetecilik kariyerinizin öykü yazarlığınıza bir etkisi oldu mu?
Kuşkusuz oldu. Gazeteciliğe başlarken özellikle kendi doğduğum topraklarda olsun Niğde’de olsun hem yeni şeyler öğrendim hem de ilginç olaylardan bir kısmını öykülerime taşıdım
Niğde’ye ilk gelişim 1965 yılıydı. Sonra 1973’lerin sonlarında geldim yedi yıl kadar Niğde’de yaşadım. Memuriyetten emekli olduğumda da yolum Niğde ile tekrar kesişti. Bu son gelişimde gazetecilik de yaptım. Birkaç olayın da öyküsünü yazdım.
Çocuk edebiyatına yönelmeden önce öykü yazarlığı ile nasıl bir bağ kurmuştunuz?
Öykü yazmak hayalimde olan bir şeydi zamanla gerçekliğe dönüştü. Gördüklerimi yaşadıklarımı ya anılar ya denemeler yoluyla veya öykülerle anlatma yoluna gidecektim. Hatıralarımı da kaleme alıyorum ama en ilginç olanlarını, öyküler hatırata göre bana daha farklı geliyor. Öyküler yazmayı çok istiyordum. Öykücülükte yerli ve yabancı yazarların anlatım teknikleri ve tarzlarından etkilendim. Yazarlardan bilhassa Edgar Allen Poe gizem ve macera dolu gerçeküstü öykücülüğü ufkumu açtı diyebilirim. Öykülerde daha sonra çocuk edebiyatına yöneldim.
Kitaplarınızda resim sanatının da yer alması, edebiyat ve görselliği birleştirme açısından size ne türimkanlar sundu?
Bir yazarın çok yönlü olması edebiyatına daha çok katkılar sunar. Resim ve edebiyat ilişkisini bir zamanlar öykü ve roman yazarı Sevinç Çokum ile konuşmuştuk. Sevinç hanım özellikle öykülerinde tasvirleri çok güçlüdür. Kendisinin resimle de uğraştığını gördüm. Çizdiği resimler vardı. Bir insanın ressam olması mutlak bir surette yazdıklarına da yansır. Ressamın görselleri zihninde tutması bir yazar olarak önemli bir avantaj olduğunu düşürüm. Bu bakımdan ilk zamanlar da kitaplarımın birkaçını resimledim. İki de çizgi roman hazırladım. Yayınlandı. Çok da iyi olduğunu düşünüyorum. Oğlum da güzel resimler çiziyor. Benden de çok ileride. Çocuk kitaplarımın resimlerini oğlum resimliyor.
Nevşehir ve Kapadokya bölgesinin tarihini eserlerinizde yansıtmayı nasıl başardınız?
Sadece öykü yazan biri değilim. Bölgemle ilgili incelemelerde ve araştırmalarda da bulunuyorum. Gezdikçe, gördükçe, yeni yerler keşfettikçe, araştırdıkça çok şeyler ortaya çıkıyor. Hayat gizemlerle doludur. Bilinmezlikler özellikle araştırmacıları çok farklı zamanlara, mekanlara götürür, çeker. Çalıştıkça ilginç olaylar ve konular çorap söküğü gibi geliyor. Yazılacak daha çok farklı, ilginç ve bilinmezliklerin var olduğunu görüyorum.

Kitabınızda köy hayatı ve toplumsal bağlar önemli bir yer tutuyor. Bu konuda okuyucularınıza ne tür birmesaj vermek istediniz?
İnsanın dünyaya gelişinin veya getirilişinin mutlaka bir anlamı var. İnsan yaşadığı sürece yaptıklarından ve yapacak olduğu halde yapamadıklarından mesuldür. İnsan sorumludur. Bir fert ve yazar olarak ben de yaşadığım topluma karşı yükümlülüklerim var. Bir sanatçı şöyle diyordu, “Ben bir sanatçıyım ve ben çağımdan sorumluyum.” Bütün mesele sorumluluk duygusu taşımak ve bu anlamda bir tutum içinde olmaktır. Bu bakımdan geçmiş yıllar ile günümüz arasında bir değerlendirme yaptığımda toplumsal bağların hasara uğramaması, yara almaması için duyarlı olmanın zarureti içindeyim.
Köy hayatı veya kırsal hayat her ne kadar bozulmalar yaşansa da şehir hayatına göre daha sağlam ve iyi bir derecededir denilebilir. Toplumsal hayatta bağlar gevşeyip kopmaya başlasa da metropoller kırsal yerlere göre tekin değildir. Kültürümüze katkılar sunmak için bir yazar olarak sorumluluk taşıyorum. Aile bağları ve toplum hayatı hem yaşadığımız çevre hem de ülkemiz açısından üzerinde durulması gereken çok önemli olgulardan biridir.
Aile, toplum ve çevrenin korunması elzemdir. Bu konularda her fert, topluluk ve yöneticiler sorumluluklarının bilincinde olmalıdırlar.
“Harman Zamanı” adını seçerken bu başlığın kitapla nasıl bir bağ kurmasını istediniz? Bu başlıkokuyuculara ne anlatıyor?
“Harman Zamanı” çocukluğumun gerçekliğidir. Değişim, dönüşüm sarmalında bir dönemi anlatmak istedim. Bu kitap ile okurlar geçmişe yolculuk yapacaklardır. Dünün gözüyle bugünü yaşamak daha konforlu geliyor. Bugünün anlayışıyla da dünü yaşamak nasıl olurdu? İnsanlar ne halde olurlarsa olsunlar geçmişini unutarak geleceğe yol alamazlar.
Kitabın öyküleri arasında Harman Zamanıhikâyesi neden özellikle bu kadar ön planda? Öykününkitabın geneline etkisi nedir?
“Harman Zamanı” bu kitapla bir dönemin yüzünü yansıtmaktadır. Simgesi, sembolü, umudu, düşleri, gerçekleri, heyecanları, başarıları ve acılarıyla yoklukları bu dönemin sıcak, yerine göre sam yeli gibi kavurucu hallerinin gerçeklini anlatıyor. Öykülerin merkezinde “Harman Zamanı” dönemleri vardır.
Kitabınızda yer alan öyküler günlük hayatın sade anlarından evrensel temalara uzanıyor. Bu çeşitliliğioluştururken hangi unsurlar sizin için belirleyici oldu?
Öncelikle anlayışların devir devir farklılaştığı yaşantılar etkili oldu diyebilirim. Taze, güzel, iyi, dingin, doğal, samimi, içten ne varsa kaybetmeye başladık. İnsanlık imkân ve konfora kavuştukça benliğinden, çevresinden ve toplumdan çok şeyler kaybetti ve bu süreç devam ediyor. Ahlak, anane, güzel hasletler her geçen gün mumla aranıyor adeta. Kaybedilen erdemler ve değerlerin göz ardı edilmesi bu unsurların belirleyicisi oldu.
Kitapta, köy hayatının ve insan ilişkilerinin incelikle işlendiği görülüyor. Köy yaşamı ile modern hayatarasında bir karşılaştırma yaparak hikâyelerinize nasıl yansıttınız?
Kırsalı da şehir hayatını da yaşamış biri olarak köy hayatı ile modern hayat arasındaki farklılıkları çözümlemeleri görmüş ve öykülere giriş yapmıştım. O yıllarda şehir hayatıyla köy hayatı arasında çok büyük uçurumlar vardı. İnsanların %70’i köylerde yaşıyordu. Şehir hayatı köylüler için “Kızılelma” ülküsü gibi bir şeydi. Kırsal kesim sanayileşmeyle birlikte modern hayata geçişin arzularına yenik düştü ve şehirlere taşındı. Kırsal kesim ile şehir hayatı ters köşe oldu. Taşra diye bir şey kalmadı herhalde. Geçmişle bugün arasında çelişkilere ışık tutmak istedim.
Kitabınızda nostalji ve geçmişe özlem önemli bir tema gibi görünüyor. Geçmişe duyduğunuz özleminkaynağı nedir?
Toplum münevverini kaybetti. İrfanını, ahlakını, güzel ve ince anlayışlarını kaybetti. Güzel İstanbul Türkçesi vardı. Nerede? Niğde “Aydınlar kenti” idi ne oldu? Mahremiyet diye adeta kutsiyetimiz vardı! Hepsi birer birer kayboldular… Toplumu ayakta tutan terbiye, vicdan ve ahlaktır. Merhamet ve vicdan masum yüreklerde boy atar. Yabancı bir film şöyle bir replik vardı; “Temiz bir vicdan kaça patlar?” Bütün değerler yerle bir olmaktadır. Geçmişin de hoş olmayan yönleri vardı ancak bu kadar dejenere değildi. Geçmişi özlem kaybedilen değerler nedeniyledir.
Kitapta geçen yerleşim yerleri ve tarla işlerini anlatan sahneler çok gerçekçi. Bu mekânların sizinhayatınızdaki önemi nedir?
Başarılı olduysam ne mutlu bana. Öykülerimin çoğunda gerçek sahneler var. Gerçekçi anlatmaya, tasvir etmeye çalıştım. Yaşadıklarım, gördüklerim an olur bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçer. Bana sadece o gördüğüm anları yazmak kaldı.
“Yeraltı Dehlizinde” adlı öyküde yer alan tüneller gibi unsurlar gerçek bir mekâna mı dayanıyor? Eğeröyleyse bu yerlerin kültürel veya tarihsel anlamı nedir?
Elbette o mekanlar gerçek. Yaşadığım yerin altı birbirine tünellerle bağlı. Bir yazarın da dediği gibi adeta karınca yuvasına benzer; birbirine geçmeli. Bu konularda yani; yeraltı şehri, manastır ve ören yerlerinde hikayeler bitmek bilmez. Bana sadece bir öykü yazarı olarak kurgulama kaldı. Bu mekanların kültürel ve tarihsel yönleriyle ilgili çok şeyler yazıldı. Bizlerin de araştırma konuları arasında yer almaktadır. Çocuklar için. “Yeraltında Bir Şehir” öykü kitabı ve yetişkinler için de “Bir Dünya Harikası Derinkuyu Yeraltı Şehri” araştırma-inceleme türünde bir kitap yazdım.
Öykülerinizde kullanılan sade ama derinlikli dil, okuyucuları hikâyelerin içine çekiyor. Dilin bu şekildeseçimi bilinçli bir tercih miydi?
Her öykü yazarı anlatmak istediklerini seçtiği veya oluşturduğu hedef kitleye göre yazmak mecburiyetindedir. Öykülerimde kullandığım dil bir tercihten ziyade neyi, nasıl ve en iyi bir ifadeyle anlatabilirim kaygısıydı.
Yöresel ifadeler ve deyimlere sıkça yer veriyorsunuz. Bu, hikâyelere otantik bir hava katıyor. Bu anlatımtarzını geliştirirken zorlandığınız oldu mu?
Hayır, olmadı. “Dünden Bugüne Derinkuyu” isimli kitabımın hazırlık aşaması 18 yıl sürdü. Kendi ilçemin yazılmış bir kitabı yoktu. Önümüzde de kayda değer bilgilerde yoktu. Bu kitap bu nedenle uzun sürdü. Kitapta halk folkloru, kültürü de yer aldı. Halkın konuştuğu 400 civarında yerel sözcük tespit ettim ve kitaba koydum. Ayrıca yerel deyimler, atasözleri, dualar, beddualar, tekerlemeler, halk inanışları…” Bu bakımdan üzerinde çalıştığım halk yaşamı nedeniyle öyküleri yazarken zorlanmadım. Ancak ilk derlemelerde zorlandım.
Hikâyelerinizin yazım süreci nasıldı? Hepsi bir arada mı yazıldı yoksa farklı zamanlarda mıoluşturuldular?
Hikayeleri farklı zamanlarda yazdım. Zaten bazı konuların çoğu hafızamda idi. Bazıları da yaşadıkça oluştu.
Hikâyelerinizi yazarken planlı bir süreç mi izliyorsunuz yoksa yazma süreci sizin için dahasezgisel mi?
Yeni öykülerde bir süreçten söz etmek mümkün. Özellikle günümüze dair hayattan hikayeler daha planlı gidiyor.
Bu kitabı yazarken hangi yazarlardan, olaylardan ya da yaşantılardan ilham aldınız?
Öykülerde etkilendiğim, esinlendiğim yazarlar var. Anlatış tarzları, üslupları, öykülerin akıcılığı, duruluğu gibi nedenler. Örnek vermek gerekirse: Sait Faik, Sabahattin Ali, Refik Halit Karay, Necip Mahmuz, İnci Aral, Çehov… Bunlardan birkaçı.
Kitapta yer alan resimsel detaylar, görsel sanatlarla olan bağınızı ortaya koyuyor. Resim ve edebiyatı biraraya getirme konusunda neler söylemek istersiniz?
Resim ve edebiyat resimle de uğraşan biri olarak benim için iyi bir ilişkiden söz etmek mümkündür. Resim çizmek tasavvuru ve betimlemeyi güçlendirdiğini düşünüyorum.
Kitapta yer alan bir hikâye okuyuculardan diğerlerine göre daha fazla ilgi gördü mü? Bunun sebebi neolabilir?
“Harman Zamanı” basıldıktan sonra birkaç kez okudum. Yazdığınız öyküleri en iyi değerlendirmenin yolu öyküyü yazdıktan sonra bir süreliğine dinlendirmektir. Bir hafta sonra yazdığınızı okursanız öykü üzerindeki sizin duygusallığınız kaybolur. Yani öykücü eğer yazdıklarının daha gerçekçi olmasını istiyorsa yazdıklarına duygusal yaklaşmamalıdır. Ben de bu kitabı daha sonra okuduğumda öykülerde zengin ifadeler olduğunu gördüm. Kitabın ilgi görmesini yaşanılanların realist bir şekilde yansıtıldığına bağlıyorum.
Bu kitabı okuyan bir okuyucunun zihninde ve kalbinde nasıl bir iz bırakmasını istiyorsunuz?
İyi izler bırakmasını, geçmişle bugünün değerlendirmesinin yapmasını, nelerin kaybedilip nelerin kazanıldığını görmesi isterim. Öyküler okurda ayrıca bir haz da bıraksın. Okurları her ne kadar zaman zaman kederli, üzüntülü anlar yaşatsam da hayatın sadece bunlarla sınırlı olmadığını bilinmesini isterim. Zira bu kitabımda tebessüm ettiren öyküler de bulunuyor.
Niğde ve Nevşehir’in kültürel dokusu ve tarihsel geçmişi kitapta önemli bir yer tutuyor. Sizce bubölgenin edebiyatınızdaki yeri nedir?
Güzel, iyi, olumlu ve olumsuz günlerin izleri olduğu kadar şehrin değişen yapısı da bir yönüyle öykülerde hayat bulmuş oldu. İlk gençlik yıllarında yaşadığım Niğde’de başımdan gelen olaylar beni oldukça etkilemişti. O anların etkileri bazı öykülerimde kendine yer buldu. Bir yönüyle o yıllara da öyküler vasıtasıyla tanıklık etmiş oldum.
Öykülerinizde Türk köy yaşamının unutulmaya yüz tutmuş geleneklerini yansıtıyorsunuz. Bu mirasıkoruma ve yeni nesillere aktarma konusunda kitaplarınızın bir misyonu olduğunu düşünüyor musunuz?
Elbette düşünüyorum. Biraz önce de söz ettiğim gibi yazar çağından, yazdıklarından ve yazamadıklarından mesuldür. Bu saikle öyküler yazıyorum. Yeni nesil babalarının dedelerinin, analarının neler yaşadıklarını görüp hissetmeliler. Toplum iyi olursa bütün yazarlar da bundan mesrur olacaktır.
“Harman Zamanı” hikayelerine dair yazarlar neler söylediler? Edebiyat dünyasındaki yansımaları nasıl oldu?
Geriye dönüp baktığımda “Harman Zamanı” öykü kitabıma dair edebiyat insanlarının güzel ifadeleri oldu. Derinlemesine öykülerimi incelediler. Değerlendirdiler. Kendi açılarından öyküleri daha da bir gün ışığına çıkardılar. Ayrıca “Harman Zamanı” hikayelerim Eda Uzun isimli bir üniversite öğrencisi tarafından lisans bitirme tezi olarak sunuldu. Bütün bunlar mutluluk vericidir. Yazarlarımıza ve kitaba emeği geçen herkese teşekkür ederim. Harman Zamanı kitabı için güzel dönüşler oldu. Yakında 2. baskısı yayınlanacak. Size ve Aysima Yayınları yönetimine teşekkürler…
Niğde haber / Niğde Son Dakika Haber / Niğde Anadolu Haber
Yorumlar (0)