Bu caminin duvarlarına bir sevda işlenmiş: Kadın Siluetinin Sırlı Hikâyesi

1223 yılında Selçuklu Sancakbeyi Ziynettin Beşare tarafından Sultan I. Alâeddin Keykubat adına inşa ettirilen cami, üzerinde taşıdığı taş işçiliği kadar sakladığı sırlarıyla da büyüleyicidir.

Niğde’de Selçuklu Harikası Cami’deki Gizemli Silueti Biliyor Musunuz?

Caminin en dikkat çekici ve esrarengiz yönü, doğu giriş kapısında beliren bir kadın başı silüetidir. Sabahın ilk ışıklarıyla, özellikle Mayıs ayında bu figür, görenleri büyüleyen bir biçimde kapının üzerine düşer. Yüzyıllardır, bu silüetin nasıl ve neden oraya işlendiği büyük bir merak konusudur.

Rivayet odur ki, Selçuklu Sancakbeyi Ziynettin Beşare’nin dillere destan güzellikte bir kızı vardır. Camiyi inşa eden usta, bu kızın güzelliğine tutulur, ancak aşkına karşılık bulamayacağını anlar. Ustanın aşkı o kadar derindir ki, bu çaresiz sevgisini taşa işlemenin yolunu bulur. Camiyi inşa ederken, sevdiği kadının silüetini kapı süslemesine gizlice işler. Günün belirli saatlerinde, ışıkla birlikte bu kadın başı belirdiğinde, ustanın aşkının zamana meydan okuduğu söylenir.

Her yıl Mayıs ayında, sabahın o özel saatlerinde kapıda beliren bu silüet, sadece bir gölge oyunundan fazlası gibidir. Adeta o aşktan doğmuş, taşın içinde saklanan bir ruhun yansımasıdır. Sanki caminin duvarlarına dokunduğunuzda, asırlardır yankılanan bu aşkın fısıltılarını duyacakmışsınız gibi hissedersiniz.

Taşların Fısıldadığı Sırlar

Niğde Alaaddin Camii’nin sırları sadece bu efsane ile sınırlı değil. Her bir taşında, Selçuklu mimarisinin gizemli dili konuşur. Ustanın elleriyle yonttuğu her motif, caminin derin bir hikayesi olduğunu işaret eder. Kapıdaki geometrik desenler ve semboller, sanki kaybolmuş bir dili hatırlatır. Belki de bu motifler, eski zamanların sırlı bilgeliklerini saklar.

Caminin yapımında görev alan mimarların isimleri bile tarihin tozlu sayfalarında birer sır olarak durur: Üstad Sıddık ve kardeşi Gazi... Kimdi bu ustalar, hangi ruh haliyle bu yapıyı yükselttiler? Bu camiyi inşa ederken sadece taşları mı yonttular, yoksa içlerine işledikleri derin bir anlam mı vardı?

Kitabesinde geçen bir isim ise dikkat çeker: Müstenireddin. Cami inşaatının sorumlusu olduğu bilinen bu kişinin kimliği ve niyeti hakkında pek az şey bilinir. Belki de Müstenireddin, ustaların sırlı sanatını gözeten, gizemli bir bilgeydi.

Gökyüzüyle Buluşan Kubbeler

Caminin iç kısmına adım attığınızda, tavanda üç kubbenin uyumlu dansına tanık olursunuz. Bu kubbeler sadece birer mimari detay değildir; gökyüzüne açılan birer kapıdır sanki. Her kubbe, caminin ruhani dünyasına bir geçit sunar. Bu kubbelerin arasında dolaşan ışıklar, caminin içerisinde adeta zamanın durduğu bir atmosfer yaratır.

Bu yapının derinlerine indiğinizde, mihrap ve minberin taştan yapılmış olmasının da bir sembolik anlamı olduğu hissine kapılırsınız. Belki de bu taşlar, Selçuklu sanatçılarının dünya ve ahiret arasında bir köprü kurma arzusunu yansıtır.

Niğde’nin Karanlık Efsaneleri

Niğde Alaaddin Camii’nin taşlarına işlemiş aşk hikayesi, sadece bu bölgenin değil, tüm Anadolu’nun efsanelerle dolu geçmişine bir kapı aralar. Belki de bu cami, Anadolu topraklarında saklı birçok gizemli hikayenin simgesidir. Selçuklu döneminin büyülü havası, Niğde’nin bu kadim yapısında yeniden hayat bulur.

Camiye her gittiğinizde, farklı bir detay fark edersiniz. Bir gün bir taşın üstünde daha önce görmediğiniz bir figür belirebilir, başka bir gün ise duvarlarda yankılanan bir sırrın fısıldadığını hissedebilirsiniz.

Niğde Alaaddin Camii, sadece bir cami değil, gizemlerle dokunmuş bir zaman tüneli gibidir. Her bir taşı, her bir gölge oyunu ve her bir efsanesiyle, bu yapı sizi bilinmeyenin içine çeker.