yandex
Sedat Çağlar | Tüm Köşe Yazıları | Niğde Anadolu Haber
  • DOLAR
    35,6248
    %0,05
  • EURO
    37,1201
    %-0,02
  • G. Altın
    3.147,56
    %0,23
  • Ç. Altın
    4.996,08
    %0,00
  • BIST
    10.009
    0
  • BITCOIN
    105,810.101
    0.08
  • ETHEREUM
    3,341.303
    0.49
  • DOLAR
    35,6248
    %0,05
  • EURO
    37,1201
    %-0,02
  • G. Altın
    3.147,56
    %0,23
  • Ç. Altın
    4.996,08
    %0,00
  • BIST
    10.009
    0
  • BITCOIN
    105,810.101
    0.08
  • ETHEREUM
    3,341.303
    0.49

ALİ ERCAN

⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠

(Ali Ercan)

(1931 – Yaşıyor)

Ali Ercan Niğde Merkez ilçeye bağlı Ferheng (İçmeli) köyünde 1931 senesinde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Ahmet, annesinin ismi Fatma’dır. Ahmet ve Fatma çiftinin iki çocuğu vardır. Dudu isminde kız kardeşi vardır. Dört yaşında vefat eden Mustafa isminde bir de erkek kardeşi bulunmaktadır. 

            Ali Ercan 5 yaşındayken, annesi Fatma Hanım verem hastalığına yakalanmasından dolayı vefat etmiştir. Ali Ercan ve kız kardeşi Dudu çok küçük yaşlarda öksüz kalmışlardır. Ali Ercan’ın köyde ve çevre yerleşim yerlerinde güzelliği ile nam salan annesi 23 yaşında hayatını kaybetmiştir. Babası Ahmet Bey’in annesine beslediği derin sevdadan dolayı çok üzülmüştür. Akabinde 6 ay sonra acıyı kaldıramayarak hayatına son vermiştir. Ali Ercan 5 yaşında öksüz kalırken 6 yaşında ise yetim kalmıştır. Ali Ercan’a ve kız kardeşi Dudu’ya Babaannesi Zeynep Hanım ile Dedesi Hasan Turhan bakmaya başlamıştır. Dedesinin ekonomik durumunun kötü olmasından dolayı küçük yaşlarda ev ekonomisine katkı sağlamak için köy ve tarla işlerinde çalışmaya başlamıştır. II. Dünya Savaşı yılları olduğu için dünyada ve ülkemizde ekonomik buhran olduğundan dolayı kıtlıkta yaşanmaktadır. Ali Ercan 5 yaşından 10 yaşına kadar köyde yazları mevsimlik tarla işçisi, kışları ise sığır ve koyun çobanlığı yapmıştır. Kırda bayırda gezerken doğa ile hemhal olmuştur. Doğada gezerken rüzgâr sesini, kelebeğin kanat çırpışını, kuş seslerini, arı vızıltısını fark etmiştir. Belki de müzik sevgisi böyle başlamıştır. O döneme kadar hayatında sazı görmeyen Ali Ercan küçük bir tahta ve ip ile saz yapmıştır. Kafasından tasarladığı mani ve şiirleri söylemeye ve çalmaya başlamıştır. Köy odalarına ve köy düğünlerine gelen çalgıcıların sazlarını pür dikkat izlemiştir. Çocukken söylediği türkülerdeki yanık sesi ilk önce dedesinin sonra da köy halkının dikkatini çekmiştir. Öksüz ve yetim oluşu bunun yanı sıra sesinin de yanık oluşu köy odalarına kabul edilmesine sebep olmuştur. Beğenilen yanık sesi ile köy odalarında türkü söylemeye başlamıştır. Daha sonra çevre köylerde dedesi ile birlikte Ali Ercan’ı köy odalarına davet etmeye başlamışlardır. 1940’lı yıllarda Aksakallıların etrafında toplanan insanlar sohbetler yaparmış, bu sohbetlerde sözlü kültüre yönelik paha biçilmez hikâyeleri dinlemiştir. Ali Ercan bu dinlediği hikâyeleri zihnine almıştır. Türkü söylemesi ve öksüz-yetim olması Ali Ercan’ın türkü söyledikten sonra bahşiş almasına imkân tanımıştır. Feheng köy odasında çalan taş plaktaki bir ses dikkatini çekmiştir. Dedesine bu sesin kime ait olduğunu sormuştur. Dedesi de Ürgüplü Refik Başaran olduğunu söylemiştir. Ali Ercan Refik Başaran’ın ağzından etkilenerek onun gibi türkü söylemeye çalışmıştır. Bu dönemde dayısı Bayram Turhan bir kavga neticesinde 40 gün hapis cezası almıştır. Dayısı cezaevindeyken hapis arkadaşlarına Ali Ercan’ı anlatmıştır. Sazı olan ve saz çalan bir arkadaşı dayısına Ali Ercan’a vermek üzere sazını hediye etmiştir. Bu dönemde Ali Ercan 12-13 yaşlarındadır. Dayısı cezaevinde öğrendiği birkaç uzun havayı Ali Ercan’a öğretmiştir. Bu sayede Ali Ercan Refik Başaran tarzında uzun hava çalmayı ve söylemeyi öğrenmiştir. Ali Ercan sazıyla ilk söylediği eseri ise babasının annesine yazmış olduğu şiiridir.

“Gökte isen merdivenler kurayım

Yerde isen bir selamın alayım

Bu gece sevdiğim ben de olayım

Sensiz bu dünyanın bana tadı yok

Ölümün içimde zehirli bir ok.”

Babasından miras olan bu şiiri annesini ve küçük yaşta kaybettiği erkek kardeşi Mustafa’ya da ithafen söylemiştir. Anneannesi imam olmasını isteği için camiye götürmüştür. İmam ise bu isteği kabul etmemiştir. İlkokula vaktinde gidememiştir. Sesi güzel diye öğretmenler Ali Ercan’ı sınıfa almışlardır. Sınıfa birkaç yıl böyle gidip geldikçe okuma yazmayı sökmüştür. Ali Ercan 17 yaşındayken dedesini ve anneannesini kaybetmiştir. Bu yaşlardayken bir yandan da Niğde ve çevresinde tanınmaya başlamış ve düğünlere davet edilmiştir. Ercan ünlü bir sanatçı olma ve sanatını geliştirme arzusuyla İstanbul’a gitmiştir. Meşhur saz sanatçısı Bayram Aracı’yı İstanbul’da arayarak bir gazinoda bulup tanışmıştır. 6 ay Aracı’nın sazını taşımıştır. Bu süreçte İstanbul Radyosu İmtihanı olacağını öğrenir ve imtihana girerek kazanmıştır. İki yıl İstanbul Radyosunda ve gazinolarda çalışmıştır. İstanbul Radyosunda imtihana girerken karakaşlı, elmas gözlü Emel isminde bir bayanı görmüştür. En ünlü eserlerinden bir tanesi olan “Karakaş gözlerine Elmas” isimli eserini yazmıştır. Askerlik hizmetini yapmak için Niğde’ye döner. Niğde Merkez’deki amcasına gelmiştir. 3. Tertip olduğundan askerlik hizmetine gitmesi uzar. Bu arada amcası komşusunun kızı Nazire Hanımla nişanlanmasını sağlamış ve akabinde askere gitmeden evlenmiştir. 

(Ali Ercan’ın askerlik fotoğrafı)

1952 yılında Afyon’a askere gitmiştir. Askere gitmeden ilk oğlu Ahmet dünyaya gelmiştir. Askerdeyken de ikinci oğlu Erol dünyaya gelmiştir. Askerden döndükten sonra Niğde ve çevre illerde düğünlerin aranan çalgıcısı olmuştur. Askerden döndükten sonra Niğde İstasyonunda bulunan turistik gazinoyu işletmeye başlamıştır. 1963 yılına kadar Niğde’de bir yanda gazino işletmeciliği yaparken bir yanda da saz çalmaya devam etmiştir. O dönemde Niğde’de Ercan Plakçılık isminde bir de plak dükkânı açmıştır. 1963 yılında oğlu Erol ile Unkapanı’na giderek plakçılar çarşısında Ercan Plakçılık ismiyle bir dükkân açmışlardır. Söz yazma ve beste yapmaya ağırlık vermiştir. Emel ile başlayan “Karakaş gözlerine Elmas” türküsüne plak yapmıştır. Türkü çok sevilir. Zeki Müren dâhil dönemin ünlü olan birçok sanatçısı bu eseri okumuştur. Kırkın üzerinde filmde de bu müzik kullanılmıştır. Bir anda Ercan Plak bilinen bir şirket olmuştur. Kurduğu şirkette başta Neşet Ertaş olmak üzere Müşerref Akay gibi ünlü sanatçılara plaklar yapmıştır. Kendisine yaptığı ilk plak “Adana’ya Bir Kız Geçti Gördün mü?” isimli plaktır. O dönemde 50.000 adet plak satana Altın Plak ödülü verilmiştir. Bu plak 60.000 adet satılmıştır ve ilk altın plak ödülünü de almıştır. 1970’li yıllarda plaklara yoğunluk verir. “Adaletin Bu mu Dünya?” isimli plağı 100.000 adet satar. “Zeynebim” adlı plağı da 100.000 adet satılmış ve 10 adet Altın Plak ödülü hak etmiştir. 1972 yılında ise eserlerinde çeşitli konuları işler. “Halamın Kızı” ve “Kız Sen İstanbul’un Neresindensin?” isimli eserleri bu dönemde çıkmıştır. Kıbrıs’a yönelik Kanlı Noel olarak bilinen acı olaylara ilişkin Makaryos adlı eseri yazmıştır. Kıbrıs Radyosunda bu türkü sürekli yayınlanmıştır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı dönemlerinde “Türk’ün Kalbi Kıbrıs İçin Coşmuştur” ve “Kıbrıs Şehitleri” isimli plak türkülerini çıkarmıştır.

(Ali Ercan)

1978 yılında gece hayatı ve alkol kullanmayı aniden bırakıp tövbe eder ve hacca gitmiştir. Alkol kullanmayı bıraktığı esnada tövbe isimli eserini yazmıştır. Bu dönemden sonra sürekli ilahi ve ezgi yazmaya başlamıştır. 1990’lı yıllarında ise 20’nin üzerinde film yaparak “Filmleriyle Ali Ercan” dönemi başlamıştır. En ünlü filmlerine örnek verirsek; “Hacı” ve “Çeşme” filmi bunlardan bir kaçıdır. Filmlerinde yönetmen Nazif Tunç’tur. En ünlü ilahi eserlerinden bir tanesi “Medine’ye Varamadım”dır. 1979-2005 yılları arasında “Türküleriyle Ali Ercan” dönemi kapanır “İlahiler ile Ali Ercan” dönemi başlamıştır. 2005 yılında “Doyamadım Muhammed’e” isimli eserinde kasetlerde okuduğu şiirleri, ilahileri, kasideleri ve nasihatlerinden oluşan eserlerini toplamıştır. 

(Sedat Çağlar ve Ali Ercan)

(Ali Ercan)

2015 yılında eşi Nazire Ercan vefat eder ve yalnız yaşamaya başlamıştır. 2018 yılında TRT’de “Ömür Dediğin” adlı programa konuk olmuştur. 2021 yılında 70. Sanat Yılı Programı Niğde’de düzenlenmiştir. Çeşitli TV kanallarında Ali Ercan konulu programlar yapılmıştır. Youtube kanallarında da Ali Ercan konulu programlar vardır. 70. sanat yılı kapsamında Ali Ercan’ın Niğde’de ikamet ettiği sokağa ismi verilmiştir. Aynı program kapsamında balmumu heykeli yapılmıştır. Balmumu heykeli Niğde Kent Müzesinde sergilenmektedir. 300’ü aşkın söz ve besteye sahip Ali Ercan bugün 93 yaşında olup kışları İstanbul’daki evinde yazları ise Niğde’deki evinde geçirmektedir. Mustafa Eryaman tarafından yazılmış “Ali Ercan Dostlarıma Çağrım” isimli eser yazılmıştır. Kendisi kaleme aldığı altı adet kitabı vardır. Kitapları sırasıyla “KarakaşGözlerin Elmas”, “Niğde Türküleri” (1965), “Saz Öğretmeni” 1977, “Bağlama Öğrenme Metodu ve Sazımla Anadolu” (1981), “Tevbe ve Hac Dönüşü” (1982), “Dönüş” (1986), ve “Doyamadım Muhammed’e” (2005) dir.

Ali Ercan ile son görüştüğümüzde nasılsınız diye sorduğumda bana şöyle cevap verdi: “ Bana yaşımı soruyorlar, sağlıklıyım diyorum. Bana malımı mülkümü soruyorlar, borcum yok diyorum.” Bu manidar söz ile yazımıza son veriyoruz.


HAFTAYA  AYHAN ŞAHENK 

Yazının Devamı

NİĞDELİ ALİ ÇAVUŞ

⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠

(Seyit Onbaşı ve Niğdeli Ali Çavuş)

(1892 - 1960)

Kahramanlar diyarı Niğde’nin tarihe geçen bir başka kahramanı da Niğdeli Ali Çavuş’tur. Tıpkı Muallim Hasan Ethem gibi Çanakkale kahramanıdır. Muallim Hasan Ethem Çanakkale’de şehadet şerbeti içerken Niğdeli Ali Çavuş’ta Çanakkale gazisi ve kahramanı olarak tarih kitaplarında yerini almıştır. Vatan savunması için şehit ve gazi olan her Mehmetçik bizlerin kahramanıdır. Ne mutlu ki Niğde’nin her bir köşesinden topraktan bir fidan yeşerir gibi kahramanlar çıkmıştır ve çıkmaya da devam etmektedir. Niğdeli Ali Çavuş ile birlikte Ethem Onbaşı, Muallim Hasan Ethem, Miralay Süleyman Fethi Bey ve Ömer Halisdemir gibi birçok kahraman Niğde’nin bağrından çıkmıştır. 

Çanakkale Zaferini yazan her tarihçi mutlaka Ethem Onbaşı’ya ve Niğdeli Ali Çavuş’a yer vermeden geçemez. Çünkü bu iki kahraman öyle bir şeyi gerçekleştirmişlerdir ki savaşın seyri değişmiştir. 

Niğdeli Ali Çavuş Niğde’nin Ulukışla ilçesine bağlı İmrahor köyünde doğup büyümüştür. Delikanlı çağlarına geldiğinde I. Dünya Savaşı başlamıştı ve devam etmekteydi. Askerlik çağına gelen ve eli silah tutan her Türk gibi o da cephede vatan savunması için savaşa koşanlardandır. Niğdeli Ali Çavuş Çanakkale Savaşına katılmadan önce 1912 yılında cereyan gösteren Balkan Savaşlarına da katılmıştır. Balkan savaşlarında cesurca çarpıştıktan sonra memleketi olan Niğde’nin Ulukışla ilçesine bağlı İmrahor köyüne dönmüştür. Köyüne döndükten sonra evlenerek aile kurmuştur. Ancak takvimler 1915 yılını gösterdiğinde Çanakkale Savaşı başlamıştır. Çanakkale savaşının başlaması ile birlikte Niğdeli Ali Çavuş tekrar askere çağrılır. Niğdeli Ali Çavuş için askere çağrılması önemli değildir çünkü askere çağrılmasa dahi o koşa koşa cepheye koşacaktır. Düşman Çanakkale boğazına dayanmıştır. Çanakkale geçilirse Osmanlı Devletinin başkenti İstanbul düşmanların esareti altına girecektir. İstanbul’un düşmanlar tarafından işgal edilmesi demek devletin fiilen yok olması demektir. Bunun için canını hiçe sayan yüzbinlerce vatanperver gibi Niğdeli Ali Çavuş’ta emir gelir gelmez hiç tereddüt etmeden ailesine geride bırakarak cepheye koşmuştur. O dönemde ulaşım imkânları yetersizdir ve yolculuklar çok zor şartlarda gerçekleşebilmektedir. Ulukışla ilçesinde tren yolu bulunduğu için tren ile yolculuk imkânı bulunmaktaydı. Bazı kaynaklarda ise Niğdeli Ali Çavuş’un Balıkesir’e kadar tren ile yolculuk ettiği ve Balıkesir’den sonra Çanakkale’ye yürüyerek ulaştığını yazmaktadır. 

Ayrıca Niğdeli Ali Çavuş ile ilgili şu bilgilere yer verilir; “Olayın asıl kahramanları Seyit Onbaşı ve mermi olmasına rağmen neden bu fotoğraf karesine bir başka asker girmiştir? Fotoğraf karesine giren asker tesadüfen orada bulunan biri değildir. Kendisi nam-ı değer Niğdeli Ali yani Ali Çolak'tır. Niğdeli Ali ilk savaş tecrübesini 1912 yılında katıldığı Balkan Harbi'nde edinir. Balkan Harbi'nin bitiminde evine Niğde'ye dönen Ali evlenir. Fakat bu kez de I. Dünya Savaşı patlak verir ve Ali'yi Çanakkale cephesine çağırırlar. Niğdeli Ali cepheye ulaşmak için trenle Balıkesir'e kadar gider. Fakat Balıkesir'den Çanakkale'ye herhangi bir vasıta bulamaz. Kutsal vatan toprağının düşman ayakları altında ezilmesini içine sindiremeyen Ali, cepheye varmak için Balıkesir'den Çanakkale'ye kadar yürür. Çanakkale'deki birliğine vardıktan sonra Mecidiye Bataryasında görevlendirilir. Mecidiye Bataryası son derece önemlidir. Çünkü diğer birlikler yok olmuştur. Bunun farkında olan İngilizler bu bataryayı hedef alır ve savaş gemisinden atılan tahrip gücü yüksek bir mermi ile bataryayı vururlar. Batarya Komutanı Yüzbaşı Hilmi Bey hemen bölgeye gelir. Yaralı ve sağ kalan askerleri ararken de ağlayan yüzbaşı imdat feryatlarının geldiği yöne doğru giderek toprağın altındaki Niğdeli Ali'yi kurtarır. Niğdeli Ali ayağa kalktıktan sonra yaralı arkadaşları var mı diye gezerken ayağına bir şey takılır. Bunun bir ayak olduğunu fark eden Ali patlamanın etkisiyle diklemesine yere saplanan bir arkadaşını yine Yüzbaşı Hilmi Bey ile toprağın altından çıkarır. Toprağın altından çıkarılan ikinci kişi ise Seyit Onbaşı'dır. Bu olayların yaşanmasından kısa bir süre sonra ellerinde kalan son top mermisini Seyit Onbaşı topun ağzına sürer. Niğdeli Ali'ye ise bataryanın üstüne çıkmasını ve atılan merminin isabet edip etmediği kontrol etmesini söyleyip topu ateşler. Saniyeler sonra Niğdeli Ali bağırır: “Seyit Onbaşım vurduk! Gemi isabet aldı.” Düşmana ait en büyük savaş gemisi olan İngilizlerin Ocean zırhlısı Ege'nin sularına gömülmeye başlamıştır.” (https://www.avuckoy.com/2021/03/nigdeli-ali-kim.html)

Niğdeli Ali, Çanakkale Savaşı bitmeden Kafkas Cephesi’ne sevk edilir. 52 günde zor şartlar altında Erzurum’a ulaşır. Oradan da Kayseri’ye ulaşır. Niğdeli Ali de 4 yıldır cepheden cepheye koşarken görmediği ailesini görmek için kısa bir süre birlikten ayrılır. Fakat kaçtığı zannedilen Niğdeli Ali’nin peşine düşülerek kısa sürede birliğe geri getirilir. Eskişehir, Kütahya, Afyon derken işgal edilen topraklar geri alınarak Yunanlılar İzmir’de denize dökülür. İzmir’in kurtuluşundan sonra asker terhis edilir, isteyenlere İzmir’den toprak verilir. Niğdeli Ali toprak istemez ve memleketine Niğde’ye geri döner. Niğdeli Ali Ulukışla İlçesi İmrahor nüfusuna kayıtlı bir kahramandır. (https://www.ulukislahavadis.com/genel/18-mart-ta-nigdeli-ali-unutulmadi-h1318.html)

Bu bilgilerden yola çıkarak Niğdeli Ali Çavuş’un Çanakkale Savaşından sonra Kafkas Cephesinde de savaştığını anlamaktayız. Ayrıca Niğdeli Ali Çavuş’un I. Dünya Savaşı bitmesiyle birlikte Anadolu’da başlayan Kurtuluş Savaşında da görev aldığını görmekteyiz. İzmir’de Yunanlıları denize dökene kadar savaşa devam eden kahramanımız Ali Çavuş İzmir’den toprak verilme teklifini reddederek tekrar köyüne dönmüştür. 

Seyit Ali Onbaşı ile birçok menkıbeyi Mehmet İhsan Gençcan, eserlerinde şöyle dile getirmiştir:

"Ne hikmetse bataryada tek top ayakta kalırken, ama onun da vinci kırık olduğundan mermileri namluya bir türlü sürememişlerdi. Yüzbaşı Hilmi Bey, etrafında birilerinden yardım almak düşüncesiyle bataryadan uzaklaştığı esnada Niğdeli Ali ve Koca Seyit ümitsiz ve hayli perişan vaziyette ne yapacaklarını düşünüp durmuşulardı. "Ulu ve yüce Allah'tan başka hiçbir güç kuvvet yoktur ki", duasını Seyit'in ağzından nur tanesi gibi adeta damla, damla dökülmeye başlamıştır. Seyit Ali, bu duayı defalarca üst, üste okumuştur. Bu Allah'a yalvarışı şüphesiz hiç kimsenin ettiği dualara benzememiştir.”

“Aşk ile feryat etmesi ve 257 okkalık top mermisini kucaklayarak omuzuna alması birdenbire olmuştur. Demir basamakları tam üç kez inip çıkmıştır. Yanında bulunan Niğdeli Ali, Seyit'in göğsünden ve omuzundan gelen kemiklerinin çatırdamasını duymuştur. Hayret etmiştir, dehşet içinde bakmıştır. Topun namlusuna sürülen üçüncü mermi ile savaşın kaderini bu şekilde değiştiren ve olay yaratmış oldu. İngilizlere ait "Ocean" adlı zırhlı, bu merminin vuruşuyla korkunç yara almıştır. Aynı günde ve saatlerinde Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat Paşa, Ödül almıştır. Seyit'e onbaşılık rütbesini veren kumandandır.” (https://www.canakkalesavasi.gen.tr/seyit-onbasi.html)


ÇANAKKALE

Kahramanlık ararsan Çanakkale katıksız bir efsanedir

Haklının güçlüyü yendiği bir savaşta yazılan destandır

Şehadet şerbeti içen iki yüz elli bin canın göğe yükselişidir

İstiklal için var olmak için yok olmayı göze almaktır.

***

Bir asker düşün elbisesiz ve pabuçsuz, karnı aç savaşan

Yanında şehit düşmüş askerin elbisesini giyerek savaşan

Şehit olduğunda bir Mehmet, silahını alıp cepheye koşan

Olmasa da hiçbir şeyleri imandı onları güçlü kılan.

***

Kimisi bombayla, kimisi kurşunla kavuştu şehadete

Mehmet’imin cenazesi kavuşamadı toprağa günlerce

Birde bulaşıcı hastalık oldu başa bela Mehmet’ime

Kar, yağmur, çamurla da savaş var mevsimler geçtikçe.

***

Arı burnu, Seddülbahir, conk bayırı dile gel duysun nesiller

Mehmet’imin şehit kanıyla beslenmiştir üstündeki otlar çiçekler

Düşman güçlüydü evet; askeri, silahı sandılar yenecekler

Tuzakların en hayırlısını Allah kurar bunu bilemediler.

***

Tarih yazdı bu zaferi, geçmişinde ecdadın yazdığı destan var

Unutma delikanlı bu topraklarda peygamber müjdesi var

Zaman geçse de tehlike bitmedi, vatanında düşmanın gözü var

İlelebet de dalgalanacak İslam’ın sancaktarı al yıldızlı bir bayrak var.

                                  (Çağlar:2022,115)


HAFTAYA  ALİ ERCAN 

Yazının Devamı

AKIN GÖNEN

AKIN GÖNEN



Akın Gönen

(1942 – Yaşıyor)

Niğde’ye olan sevdası yaşamının her anına nakşetmiş bir karakterdir kendisi. Milletvekilliği ve Bakanlık yaptığı dönemlerde vermiş olduğu eserler Niğde halkı tarafından hala faydalanılmaktadır. Niğde ile ilgili üretmiş olduğu fikirler Niğde yöneticileri tarafından bulunmaz bir rehber niteliğindedir. Bulduğu her fırsatta Niğde yerel gazetelerine Niğde’nin kalkınması ile ilgili projelerini ve Niğde’nin sorunlarına yönelik çözüm önerilerini yazmaktadır. Deyim yerindeyse Niğde ile yatıp Niğde ile kalkmaktadır. Niğde’de oluşan gündemleri yakından takip etmektedir.

Takvimler 1942 senesini gösterdiğinde Niğde’nin Bor ilçesinde dünyaya geldi. Öğretmen Kazım Gönen ve Şahide Gönenin oğludur. Akın Gönen yedi çocuğun ikincisidir. Gönen’in çocukluğu Bor ilçe merkezinde geçmiş; ilk ve orta öğrenimini Bor ilçesinde tamamladıktan sonra o tarihte Bor ilçesinde lise bulunmadığından il merkezinde bulunan tek lisede, Niğde Lisesinde okumuştur. Lise öğrenimine bir yıl da Ankara’da devam etmiştir.

Lise öğrenimini tamamladıktan İstanbul Üniversitesini kazanmış, Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Daha sonraki yıllarda Gazi Üniversitesinde Kamu Yönetimi bölümünde yüksek lisans da yapmıştır. Ayrıca Devlet Lisan Okulu’nun Fransızca Bölümü mezunudur.

Akın Gönen, Ayten Gönen ile evlenmiş ve bu evlilikten üç çocukları bulunmaktadır.



(Ayten Gönen – Akın Gönen Çifti)

1967 senesinde üniversite tahsilini tamamladıktan sonra “Maiyet Memurluğu” yani Kaymakamlık sınavına giriyor ve sınavı kazanmıştır. Sınavı kazandıktan sonra kısa bir süre Niğde’de maiyet memuru olarak ilk görevine başlamıştır. O dönemde Niğde’nin ilçelerinden biri olan Aksaray’da Kaymakam Vekili ve Sultanhanı Bucak Müdürü olarak staj yapmıştır. Sonrasında ülkemizin çeşitli ilçelerinde Kaymakam ve Kaymakam vekilliği yapmıştır.

Daha sonra İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdür muavinliğinde bulunmuş, takiben Valilik olarak ilk görev yeri ise Şanlıurfa ili olmuştur. 38 yaşında ülkenin en genç Valilerinden biri olmuştur. Urfa Valiliğinde terörle mücadelede başarıyla hizmet etmiş; 1980 Askeri İhtilalinden sonra bir süre hem Şanlıurfa Valiliği hem de Şanlıurfa Belediye Başkanlığı görevini birlikte yürütülmüştür.

Urfa Valiliğinden sonra Merkez Valisi olarak Ankara’da görevlendirilmiş ve bu görev sırasında Devlet Planlama Teşkilatında “Kent Yönetimi” isimli çalışmada İçişleri Bakanlığını temsilen görev yapmıştır.

1984 senesinde Turgut Özal hükümeti döneminde Çankırı Valisi olarak atanmıştır. Bu dönemde Çankırı Valisi iken ilin ekonomik kalkınmasına yönelik olarak çalışmalar yürütmüş; maden sektöründe bentonitin fabrikasyon hale gelmesi, mermer ocaklarının mermer sanayi haline gelmesi, Kurşunlu İlçesinde modern mermer fabrikasının kuruluşu ve linyit kömür ocaklarının İl Özel İdaresi vasıtasıyla işletmeye açılması gibi çalışmaları ile yer altı kaynaklarının kullanımını aktif hale getirmiştir. Kendi görev süresinden önce şirketleştirilerek büyük çapta hizmete hazır hale getirilen Çankırı Kaya Tuzu Fabrikasının da yıllardır bekleyen açılışını engelleyen finansal problemini çözerek fabrikanın üretime geçmesini sağlamıştır. Yine kendi görev süresinden önce programa alınarak temeli atılan Çankırı-Korgun Organize Sanayi Bölgesi inşaatının aktif hale gelmesinde büyük emek sarf etmiştir. Çankırı-Kızılırmak Sulama Projesinin yatırım programına aldırılmasında da büyük çaba sarf ederek zamanın Enerji Bakanına temelini attırarak çalışmaya başlatmıştır. İlin turizm faaliyeti için kendisinden önce başlatılan ancak yarım halde atıl bekleyen Çankırı İli Ilgaz Dağı Turizm Oteli ve Projesinin tamamlanması için yeni bir çözüm formülü bularak tesisin hizmete açılmasını hızlandırmıştır.



(Turgut Özal ve Akın Gönen)

Bu çalışmaları sırasında Devlet Planlama Teşkilatı ve ilgili bakanlıklar nezdinde gösterdiği faaliyetler onun siyasete davet edilmesinde büyük rol oynamış ve 1986 yılında yapılan ara seçimlerde Başbakan Turgut Özal’ın daveti ile Anavatan Partisinden Niğde Milletvekili adayı gösterilerek 17. Dönem Niğde Milletvekili olmuştur. Böylelikle siyasi hayatı başlamıştır. 1986 ara seçimlerinden on bir ay sonra 1987 yılında tekrar genel seçimler yapılmıştır. Bu defa (18. Dönem) İzmir Milletvekili olarak TBMM’ye giriyor. Bu dönemde yapılan Parti Kongresinde Anavatan Partisi Genel Sekreteri olarak seçiliyor. 1989 yerel seçimlerden ve Özal’ın Cumhurbaşkanı olmasından sonra Anavatan Partisinden istifa etmiş ve yaklaşık iki yıl Bağımsız Milletvekili olarak Meclisteki görevine devam etmiştir.

Takip eden süreçte Süleyman Demirel’in kendisi ile çalışma isteğini kabul eden Akın Gönen, 1991 seçimlerinde (19. Dönem) Doğru Yol Partisinden Manisa Milletvekili seçilmiştir. Seçimlerden sonra DYP ve SHP tarafından Başbakan Süleyman Demirel ile Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü tarafından kurulan 49. T.C. Hükümetinde Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olarak görev yapmıştır.

24 Aralık 1995 yılında yapılan genel seçimlerde (20. Dönem) yeniden Niğde Milletvekili olarak seçiliyor. Bu dönemde ise TBMM İçişleri Komisyonu Başkanı olarak görev yapmıştır.

Akın Gönen, dört dönem yaptığı milletvekilliği ve bakanlığı süresince, basına verdiği demeçlerde “Niğde’de fabrika bacaları tütecek” ifadesi ile beyan ettiği üzere “Niğde ve ülkemiz için planlı programlı bir Kalkınma Modeli” uygulamıştır.

Planladığı bu kalkınma modelinde Akın Gönen; ekonomik gelişimin sanayi, insan kaynağı, enerji ve ulaşım alanlarının geliştirilmesi ile sağlanabileceğinden hareketle sanayi, ulaşım, tarım, eğitim ve turizm dâhil her sektörde birden fazla alanı kapsayan bütüncül bir yaklaşım sergilemiştir.

Kalkınmanın gerçekleşebilmesi için öncelikle geri kalmış bölgelere yapılan Devlet Desteğinin sağlanmasının elzem olduğunu düşünmüştür. Bu sebeple Niğde’nin Kalkınmada Birinci Derece Öncelikli İl yapılması için dosya hazırlayarak ilgili bakan Işın Çelebi’den talepte bulunmuştur. Bu talebin karşılanmaması üzerine, idare mahkemesinde dava açıyor ve Niğde ilinin Kalkınmada Birinci Derece Öncelikli İl olmasını sağlamıştır.

Bu kalkınmada öncelikli il gücünü arkasına alan Gönen, Niğdelinin her sektörde planlı programlı kalkınması için uygun sanayi yatırımı alanlarının tespitine yönelik Niğde İli Uygun Yatırım Alanları Araştırması, Patates İşleme Entegre Sanayi uygulama ön fizibilite çalışması ve Bor – Deri İşleme Entegre Sanayi fizibilite ön raporu olmak üzere Türkiye Kalkınma Bankasına üç ayrı rapor hazırlatmıştır.

Yine sanayileşme için Bor Organize Sanayi Bölgesi’ni, 1992 yılında Bakanlığı sırasında yatırım programına koydurmuş, temeli atılmış ve hızla tamamlatarak hizmete açılmasını sağlamıştır. Günümüzde ne mutlu ki bu alanda binlerce kişinin çalıştığı fabrika bacaları tütmektedir.

Sanayi, ısınma ve gelişim için 1998 yılında Niğde de doğalgaz dağıtım şirketini kurdurmuş, Bakanlar Kurulu’na onaylatıp BOTAŞ’la anlaşma sağlatarak doğalgazın Niğde’ye getirilmesinin yolu açılmış ve doğalgaz kısım kısım ilimize gelmeye başlatılmıştır. 

Akın Gönen, siyasete başladığı yıllarda Niğde ilinin en büyük problemi ve tüm sektörlerin gelişiminin engeli olarak gördüğü ulaşım yetersizliği üzerinde durarak kara ve hava ulaşımına da eğilmiştir.

Bunun için önceliği Otoyol olmuş ve Çamardı güzergâhındaki fay hattı sebebiyle inşaatı Pozantı’da durdurularak Devlet Planlama Teşkilatınca yapımı plandan çıkartılmış olan Ankara – Pozantı (Adana) Otoyolunu, ilgili bakandan talebi üzerine otoyol güzergâhı Kemerhisar – Salmanlı vadisine kaydırarak Çamardı’ndaki fay hattından çıkartarak Niğde içinden geçen bugünkü haline aldırmıştır. 15 Kasım 1998 günü ise zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan Mesut Yılmaz ile Niğde – Gölcük Bağlama Kasabası civarında temel atarak yatırımın yeniden hızla başlatılmasını sağlamıştır. 2001 yılına kadar hızla Pozantı – Kemerhisar arası tüneller açılıyor, viyadükler, köprüler yapılıyor, Toros Dağları delinerek Kemerhisar (Niğde)–Pozantı arası otoyol hızla hizmete sokulmuştur.



(Süleyman Demirel ve Akın Gönen)

Ancak otoyol projesinin kalan kısmı milletvekilliği görevinin 1999 yılında sona ermesinden sonra 2001 ekonomik krizi sebebiyle Başbakan Bülent Ecevit koalisyon hükümeti tarafından Niğde – Kemerhisar ’da tekrar durdurulmuştur. Bu durmadan yaklaşık 19 yıl sonra, kalan kısım bu sefer yap işlet metoduyla yeniden ihale edilerek otoyol 2020 yılında tamamlanmış ve Niğde otoyol üzerine çıkarak, karayolu ulaşım problemi sona eriyor ve bütün sektörler bu büyük avantajdan yararlanmaya başlamıştır.

Yine kara ulaşımı yönünden Niğde-Bor-Zengen karayolunun bir yılda dört şeritli yol haline getirilmesi ile Altunhisar-Çiftlik yolunun karayolu bağlantısının başlatılması da Gönen’in hizmet yıllarında olmuştur.

Hava ulaşımı yönünden ise Gönen; Niğde’nin gelişimimin ve komşu büyük illerle rekabet gücünü kıran en büyük engellerinden birinin hava ulaşımı eksiği olduğu düşüncesi ile Niğde havaalanını yatırım programına koydurmuş ve Bor – Kızılca mevkiinde tarım dışı hazine arazisi üzerinde 1996 yılında havaalanı inşaatını başlatmıştır. Gönen’in vekilliği sonrası bu proje %36’sı inşa edilmiş bir halde tamamlanmayı beklemektedir.

Sanayi sektörlerindeki bu çalışmalarının yanı sıra Akın Gönen tarım, hayvancılık ve tarıma dayalı sanayi sektörlerinde de planlı, ciddi bir çalışma yürütmüştür.

Çoğunluğu yeraltı kuyu suyu olmak üzere tarım yapılan toprağın sadece üçte birinde (1/3) sulu tarım yapılabilen Niğde’de; Akın Gönen sulu tarıma geçilerek yeni bir küçük Çukurova doğurmak için “Ecemiş Suyu Sulama Projesi”ni Devlet Su İşlerine yaptırmış ve 10 yılda tamamlanacağı resmi raporlanan proje 2000 yılından beri yatırıma dönüşmeyi beklemektedir. Bu su ilde kullanılmadan halen Akdeniz’e akmaktadır.

İlimizin önemli tarım ürünlerinden biri olan patatesin tohum ıslahı, üretim ve hastalıklarla mücadelede bilimsel başarılı sonuç almak için Akın Gönen’in, Tarım Bakanlığına yaptığı yazılı müracaat üzerine ülkemizin “ilk ve tek” Patates Araştırma Enstitüsü 29 Şubat 1996 tarihinde kurulmuştur ve bu Enstitü üstün başarıyla çiftçilerimizin hizmetindedir.

Yine patatesin pazarlama sorununun çözümü ve patatesin ham ürün olarak satılmak yerine işlenerek tarım sanayi ürünü haline getirilmesi ile patates üreten çiftçinin gelir ve refah düzeyini yükseltmek amacıyla Akın Gönen, Türkiye Kalkınma Bankasına Patates İşleme Entegre Sanayi uygulama ön fizibilite çalışmasını yaptırmış ve böylece patatesin endüstri ürünü haline getirilmesi amaçlanmıştır ve bu çalışma halen ilgi beklemektedir.

Akın Gönen, deri sanayinin gelişmesi amacıyla Yüksekokul bünyesinde Dericilik Araştırma Merkezi’ni Bor ilçesinde faaliyete geçirmiş; ancak Niğde Üniversitesi öğrencilerinin eğitim gördüğü, tatbikat yaptığı bu Merkezin faaliyetinin anlaşılmayan bir sebeple son yıllarda durdurulmuş olması üzüntü yaratmaktadır.

Kiraz yetiştiriciliği için iklim ve coğrafi şartlarının uygun olduğu görüşüne sahip Adana Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi bilim adamlarının, bu ürünün Niğde-Ulukışla’da yetiştirilip modern tarzda geliştirilmesini amaçlayan proje talepleri Akın Gönen tarafından Sanayi Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı nezdinde takip edilerek bu çalışma için bütçeye ödenek konması sağlanmış ve Niğde’de kiraz yetiştiriciliği süratle gelişmiştir.

Bor – Bahçeli çevresinde lahana ve diğer sebze yetiştiriciliği yönünden, bölgede çiftçi refahını artırmak amacıyla Akın Gönen tarafından İçişleri Bakanlığı İl Özel İdare Fonundan hibe olarak ödenek sağlanan kaynakla “Turşu İmalat Tesisi” faaliyete geçirilmiştir. Ancak geçtiğimiz yıllarda ne acıdır ki tesisin makinaları hurda olarak satılarak bu tesisin amaç dışı kullanıma çevrildiği söylenilmektedir.

Tarım ürünlerinin depolanma ve değerlendirmesi amacıyla Altunhisar, Bor, Çamardı ve Ulukışla ilçelerine Soğuk Hava Depo Ve Tesislerinin kurulması Akın Gönen tarafından amaçlanarak bu tesisler için İçişleri Bakanlığı İl Özel İdare Fonundan hibe olarak ödenek sağlanmıştır.



(Mesut Yılmaz ve Akın Gönen)

Niğde hayvancılığının gelişimi için “Hayvancılık Organize Sanayi Bölgesi” kurulması çalışmaları Akın Gönen tarafından başlatılmış ise de, bu çalışma Bor’da yer seçimi safhasında Gönen’in tekrar seçilmemesi üzerine durmuştu. Ancak geçtiğimiz yıl bu çalışmanın yıllar sonra Tarım Orman Bakanlığınca onaylandığını memnuniyetle öğrendik.

Sanayi, tarım, hayvancılık ve ulaşım alanlarındaki bu büyük çalışmaları yanında Akın Gönen, Niğde Turizminin gelişimi için de o günün şartlarında; turizm devlet desteği sağlamıştır. Bu kapsamda Gönen’in yazılı talebi üzerinde “Narlıgöl” ve “Bor Bahçeli Roma Havuzu” Bölgeleri, 11 Ağustos 1997 tarihinde Resmi Gazete’ de yayımlanan duyuru ile “Turizm İçin Uygun Yatırım Alanı” olarak ilan edildi. Çiftehan’da ise, İl Özel İdaresi ve Çiftehan Belediyesi yeni bir turistik kaplıca merkezi yapımını programlamışlardır.

Akın Gönen günümüzde de; Turizm Bakanlığının, 2007 yılında yürürlüğe giren Turizm Stratejik Belge ve Eylem Planlarında Niğde ilini Kapadokya turizm gelişim bölgesi dışında bırakarak yaptığı büyük haksızlığın giderilmesi için Niğde İl Valiliği ve Turizm Bakanlığı nezdinde yaptığı yazılı müracaatlarla, ayrıca yerel ve ulusal basında bu sektör kaybının ve diğer kamu yatırım kayıplarının telafisi için bıkmadan, usanmadan büyük mücadele vermektedir.

Akın Gönen; 5018 sayılı kamu yatırımları ile ilgili Kanun sebebiyle turizm bölgelerine yapılacak altyapı hizmet yatırımlarında Niğde’nin, strateji belgelerinde olmadığı için sürekli ikinci plana düştüğünü, altyapı yatırımlarında da zarar gördüğünü, havaalanı ve hızlı tren gibi turizmi de ilgilendiren temel altyapı yatırımlarında da Niğde’nin mağdur duruma düştüğünü ve gözden kaçırılan bu büyük eksiklik sebebiyle Niğde’nin hem turizm sektöründe hem yatırımlarda çift yönlü büyük zarar gördüğünü ifade etmekte ve telafisi için çalışmaya devam etmektedir.

Tabi Niğde için hizmetlerinden, çalışmalarından, eserlerinden bahsedilince Akın Gönen’in ilimizin eğitim sektörü için yaptığı çalışmalar ve en başta da Niğde’nin 50 yıllık rüyası Niğde Üniversitesinin kuruluşunu sağlaması öncelikle sayılmalıdır.

Akın Gönen’in Bakanlığı zamanında yeni üniversitelerin kuruluşuna ilişkin Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan taslak Bakanlar Kurulunda görüşülmeye başlanmıştır. Ancak bu taslakta Niğde ili bulunmamaktadır. Bu sebeple Gönen, Niğde’de de üniversite açılmasında ısrar ediyor ve bakan olarak imza atmadığı için taslak bir türlü Bakanlar Kurulu Kararı (Kanun Tasarısı) haline gelememiştir. Bu sebeple yeni üniversitelerin açılmasına ilişkin kanunun görüşmeleri birkaç Bakanlar Kurulu toplantısında sonuçlanmadan görüşülmeye devam edilmiştir. En nihayetinde bu gayret ve mücadelesi ile konunun yeniden Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK)’ndan sorulması talebi Bakanlar Kurulunca kabul görülmüştür. Konunun yeniden sorulmasına karar verilmesi ile Gönen, bu kere YÖK Başkanlığına yazılı olarak talepte bulunmuş ve bu talebi üzerine YÖK Başkanlığınca Bakanlar Kuruluna olumlu görüş gelmiştir. Bu olumlu görüş üzerine de Niğde ili Bakanlar Kurulunda yeniden görüşülerek yeni üniversitelerin kurulmasına dair Kanun Tasarısına giriyor ve böylece kuruluş kanununun altındaki imzalardan biri Akın Gönen’in olduğu Bakanlar Kurulu Kanun Tasarısı yasalaşarak Niğde Üniversitesi, Akın Gönen’in mücadelesi ve çalışmaları ile 3 Temmuz 1992 tarih ve 3837 sayılı kanunla kurulmuştur.

Kuruluşunu sağladığı bu yeni Üniversite’nin cazip hale getirilerek akademik kadrosu ve personelinin lojman ihtiyacı için toplu konut yaptırma amacı ile Akın Gönen tarafından Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ile anlaşarak İl Özel İdaresine, Arsa Ofisi’nden üniversite kampüsü yakınında arsa satın aldırılmıştır. İhale hazırlıkları yapılmış ise de, 1999 seçimleri sonucu Gönen siyasetten ayrıldıktan sonra bu arsa Toplu Konut İdaresi’nce Niğde İl Özel İdaresi’nden satın alınarak üzerine sosyal konut yapılmış ve halka satılmıştır. Böylece Niğde ve Bor arasını fiilen birleştirecek yeni bir semt ortaya çıkmıştır.

Ayrıca üniversite öğrencilerinin yurt ve barınma ihtiyacını karşılamak için Milli Piyango İdaresi ile temas kurmuş ve ilgili bakanın oluru ile Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünce kız ve erkek öğrenciler için iki ayrı yurt kurulmasını sağlamış ve böylece kuruluşunu da sağladığı Üniversiteyi öğrenciler için barınma problemi olmaksızın cazip hale getirmiştir.

Yine Sabancı Vakfı Başkanı Özdemir Sabancı ile temas kurarak kız öğrenciler için Üniversite yakınına çok kısa bir sürede bir kız öğrenci yurdunun da açılması imkânını yaratmıştır.

Kısacası Akın Gönen; siyasi ve idari tecrübesi ile yaptığı temaslarla iki ayrı kaynak yaratarak, Milli Piyango İdaresi ve Sabancı Vakfı vasıtasıyla kurduğu üniversitenin yurt ihtiyacını de çok kısa sürede çözmüştür.

Yine 1994 yılında inşaatına başlanan Niğde Polis Meslek Yüksekokulu da Gönen tarafından takip edilerek sağlanan ek ödeneklerle tamamlanmış ve 1998 yılında eğitime başlamıştır.

Ancak 2023 yılındaki Maraş depreminde binası kısmen hasar gördüğü için binanın onarımı sebebiyle öğrencisi komşu illere dağıtılmış olup; okulun hızlıca onarımının yapılarak yeniden faaliyete geçmesini beklemekteyiz.

Gönen’in bakanlık yaptığı dönemde Milli Eğitim Bakanlığınca “ilk defa” bir kaç büyük ilçeye yabancı dil eğitimi veren Anadolu Liseleri kurulmasına karar verilmiştir. Akın Gönen’in talebi ile Bor İlçesi de bu az sayıdaki listeye ekleniyor ve böylece doğup büyüdüğü Bor ilçesinin ilçelere açılan ilk birkaç Anadolu Lisesinden birisine sahip olmasını sağlamıştır. Sonraki yıllarda bu Anadolu Lisesine, okul aile birliği velilerinin talebi ile kendisinin ismi verilerek Bor Akın Gönen Anadolu Lisesi ismini almıştır.

Kaplıca turizm merkezi, şimdi Köy haline getirilen zamanın Çiftehan Beldesinde; kaplıca tesislerinin personel ihtiyacını karşılama amacıyla zamanın Belediye Başkanı Sayın Durmuş Demirsoy tarafından talep ve sıkıca takip edilen Turizm ve Muhasebe ağırlıklı bir Çok Programlı Lisesinin açılışı ve bu lisenin gelişimi Akın Gönen tarafından sağlanmıştır.

Şimdi köy haline getirilen beldeden bahsetmişken; Akın Gönen zamanında gayretleri ile dokuz köyümüz belde haline getirilerek belediye teşkilatları kurulmuş; ayrıca Altunhisar ve Çiftlik Beldelerimiz ise İlçe haline getirilmiş ve böylece tüm bu bölgelerin hızlı gelişimi sağlanmaya çalışılmıştır.

Yazımızın başında gençlik yıllarını anlatırken o yıllarda Niğde’nin ilçelerinde lise bulunmadığını ve Niğde il merkezinde ise yalnızca tek bir lise olduğundan bahsetmiş; Gönen’in lise eğitimi için ilçesinden il merkezine hatta bir süre Ankara’ya gittiğini, üniversite için İstanbul’a ve yüksek lisans için de Ankara’ya gittiğini anlatmıştık.

İşte lisesi bile bulunmayan bir ilçede doğan Akın Gönen siyasi hayatındaki eserleri ile ilçesinde yabancı dil eğitimi veren Anadolu Lisesi bulunan, hatta beldelerinde meslek lisesi bulunan, meslek okulları ile ilçelerinde yüksekokulları ile araştırma merkezleri ve enstitüleri ile öğrencilerin kendi şehirlerinde ilkokuldan üniversiteye, üniversite sonrasında doktoraya kadar eğitim görebileceği bir “Üniversite Kenti” ortaya çıkarmıştır.

İşte sanayiden enerjiye, tarımdan turizme, ulaşımdan eğitime siyasi hayatında çok yönlü bütüncül bir kalkınma modeli planlayıp uygulayan Akın Gönen’in tüm bu çalışmaları sonucunda 1999 yılı Türkiye İstatistik Kurumu resmi verilerine göre, “Niğde ili 1998 Yılında Türkiye Kalkınma Hızı Birincisi” olmuştur. İşte Gönen, çalışmaları neticesinde Niğde bu şekilde ülke birincisi olarak hızla gelişen, kalkınan, refah payı büyüyen bir noktadayken 1999 yılında siyasete veda etmiştir.

Niğde’nin gelişme ve sanayileşmesinde Niğde Üniversitesi’nin kurulması, Bor Deri Organize Sanayi Bölgesi’nin kurulması, Kalkınmada Birinci Derecede İl Statüsünün Niğde için kabulü ilde değişim ve dönüşüm yaratmış birer dönüm noktaları olup; Niğde’nin kalkınmasının temelini oluşturan bu 3 dönüm noktası da yukarıda açıkladığımız gibi Akın Gönen’in eseridir.

Niğde için yaptığı bu herkesçe bilinen eserleri yanında Akın Gönen; 1988 yılında ülkemizdeki tüm öksüz ve yetim yurt çocuklarının kamuda iş sahibi olmalarını sağlayan 3413 sayılı Kanun teklifini hazırlayan, TBMM’ne sunan, Meclis Komisyon ve Genel Kurulunda savunarak kanunlaşmasını da sağlamış bir milletvekilidir. Bu Kanunla, büyük bir sosyal yara, Devlet gücü ile çözüme kavuşturulmuş ve bugüne kadar 100 bin civarında yurtlu evladımız iş sahibi olmuştur.

Kitabımda da Akın Gönen; kısaca özetlediğim bu eserleri sebebiyle yer almıştır. Bilimsel çalışmalara dayalı çok yönlü kalkınma modelinin, gelecek kuşaklara örnek olmasını dilerim.

Akın Gönen’in Prof. Dr. İbrahim Kaya ile birlikte hazırladığı “Akın Gönen- Umutluyum” isimli bir söyleşi kitabı yayımlanmıştır. Niğde’de bulunan birçok yerel gazeteye Niğde’nin kalkınması, gelişimi ve sorunlarına çözüm önerileri sunacak demeçler vermekte, yazılar yazmaktadır. Niğde’nin saygın ve itibarlı bir kanaat önderi olarak anılmaktadır. Niğde’nin ileri gelen büyüklerinden kabul edilmektedir.


Yazının Devamı

Niğde Portreleri

Niğde tarihe damga vurmuş birçok şahsiyet yetiştirmiştir. Bu şahsiyetler arasında kahraman şehitler, devlet ve siyaset adamları, sanatçılar, işadamları, şairler ve yazarlar bulunmaktadır.

Bu denli etkili adamların bir yerde toplanması çok az memlekete nasip olmuştur. Şehit olduklarında yapmış oldukları kahramanlıklar, devlet görevi yürüttüklerinde vermiş oldukları üstün hizmetler, sanatçıların yüreklerde taht kurmuş besteleri, şairlerin ve yazarların edebiyat dünyasında saygınlık kazanmış eserleri Niğde’nin hak ettiği değere ulaşması için önem arz etmektedir. Niğde’nin marka şehir olma yolunda başarısı da bu şahsiyetlerin kamuoyuna tanıtılmasından geçmektedir. Maalesef bu güne kadar Niğde’nin bu önemli şahsiyetleri ne Niğde kamuoyuna ne de ülke geneline tanıtılamamıştır. Her ne kadar bazı şahsiyetlerin isimleri caddelere ve okullara verilse de neden önemli oldukları kamuoyuna anlatılamamıştır. 

İşte bizimde bu yazı serisini hazırlama amacımız Niğde’nin önemli şahsiyetlerini halka anlatmak olmuştur. Niğde’nin bu önemli şahsiyetleri Niğde’nin kültürüne ve turizmine stratejik katkılar sunacaktır. Ülke tarihine damga vurmuş bu şahsiyetlerin Niğde’den çıktığının anlatılması Niğde’ye marka değer katacaktır.


AHMED KUDDUSİ EFENDİ

(Ahmed Kuddusi Hazretlerinin Türbesi)

(1769  – 1849)

Ahmed Kuddusi Hazretleri Niğde’nin yetiştirdiği en önemli din âlimlerinin başında yer almaktadır. İslam âlimi olarak saygın bir yere sahip olmasının yanında döneminin önemli bir Divan Edebiyatı temsilcisidir. Şiirleri ve edebi eserleri ile Türk Edebiyatına ismini yazdırmıştır. Mevlana ve Yunus Emre gibi İslamiyet’i edebi eserlerle anlatan bir şair ve yazar olmuştur. Niğde ili Bor ilçesinin bir simgesi ve marka değeri olarak memleketimize kültürel katkı sağlamaktadır.

Kuddûsî’nin babasının adı Seyyid İbrahim Efendi olup, zâhirî ve tasavvufî ilimlerde büyük bir âlimdir. Zira Seyyid İbrahim Efendi hem ilim sahibi hem de kemâl sahibi bir Nakşibendî şeyhidir. Maraş valisinin zulüm ve baskıları neticesinde, civar vilâyet ve kasabalara göç eden pek çok Maraşlı gibi Seyyid İbrahim Efendi de muhtemelen bu göç neticesinde Bor’a gelip yerleşenler arasındadır. Bundan dolayı ailenin lâkâbı “Merâşî Zâde”dir. Şeyh Ahmed Kuddûsî’nin en yakından başlamak üzere dedelerinin isimleri de malum olup, sırasıyla şöyledir: Bekir, Mustafa, Abdüsselâm, Hacı Ali ve Emir Fakih’dir. Şeyh İbrahim Efendi’nin çok sayıda evlâdı olmakla birlikte bunlardan Mehmed, Ahmed Kuddûsî ve Mahmud adlı üç oğlu ile Şerife Emetüllah adlı bir kızının hayatta kaldığı bilinmektedir. Ahmed Kuddûsî’nin ayrı anneden olma kardeşi Hacı Mehmed Efendi de, zâhirî ilimleri babasından telakki etmiş büyük bir âlimdir ve yıllarca Bor müftülüğü yapmıştır. Ahmed Kuddûsî’nin öz annesinin on sekiz çocuğu olmasına karşın sadece Ahmed ve Mahmud hayatta kalabilmiş, gerisi ölmüştür. (Doç.Dr. Mustafa Ünver Borlu Kâdirî Şeyhi Ahmed Kuddûsî (1769- 1849) ve Şiirlerinde Kur’ân-ı Kerîm’e Yaptığı Atıflar).

Asıl adı Ahmed’dir. Şeyh Ahmed, Kuddûsî Baba ve Maraşîzâde adlarıyla da tanınmaktadır. Kuddûsî Ahmed Efendi, 11 Rebîülevvel 1183’de (15 Temmuz 1769) Niğde’nin Bor ilçesinde doğmuştur. Babası Maraş’tan Niğde’ye göç eden Nakşibendi şeyhi Seyyid İbrahim Efendi’dir. Maraş’ın en eski ailelerinden kabul edilen Tekerekli ailesine mensup olarak bilinmektedirler. Dulkadirli Türkmenistan’dan gelirken hep âlim çıkaran Tekerekli ailesini de getirmiştir. Ahmed Kuddûsî bu aileye dayanmaktadır. III. Mustafa, I. Abdulhamid, III. Selim, IV. Mustafa ve Abdulmecid dönemlerini gören Kuddûsî’nin padişahlardan ikisini veya bazı rivayetlere göre dördünü gördüğü belirtilmektedir. (https://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/kuddusi-ahmed)

Anadolu velilerinin büyüklerindendir. Adı Ahmed B. Hacı İbrahim'dir. 1183 (m.1769) yılı Rebiu'l-Evvel ayının on birinci gecesi, Niğde'nin Bor ilçesinde dünyaya geldi. Büyük bir veli olan babası Hacı İbrahim Efendi, rüyasında üç ay gördü. Ortadaki ay diğer aylardan daha büyük ve parlaktı. Bu rüyanın yorumunda, kendisinin üç oğlu olacağını ve ortanca oğlunun büyük bir veli ve âlim olacağını anladı. Ahmed Kuddûsî, bu sadık rüyanın meydana geldiğini Divan'ında şöyle anlatır:

Rüyada hem görmüş peder, üç ay semada hoş kamu,

Ortadaki ayda çoğimiş behcet-i nûr-i ziya

Ana demişler: Bil bu ay, oğlun ana rahmindeki,

Halk-ı cihanın ekserin irşada olıser sezâ.

Ona muhabbet eyleyen âşıkları Mevlâ sever,

Bulmaz felah kim ki, ider ise ana buğz-u cefa.

Telkîn-i zikreyle ona, ersin makama küççiken,

Hem eyle telkin ki, hem zikreylesin ol dâima

Vakt-ı sahavette bana Tevhîd-i telkin eyledi,

Der idi: "Kuddûsî! Verdim icazeti ben sana."

(http://www.evliyalarimiz.com/ahmed-kuddusi-efendi-hazretleri)


1786 yılında babası vefat edince Bor’dan ayrılarak Turhal, Erzincan, Kayseri gibi şehirleri dolaştı, buralardaki meşâyihle görüştü. Daha sonra Şam’a ve Mısır’a, oradan Hicaz’a geçti. On yedi yıl Mekke’de ikamet etti. İstediği feyze ermesi için Anadolu’ya dönüp çokça evlenmesi gerektiği şeklinde mânevî bir işaret üzerine Bor’a döndü. 1807 ve 1810 Osmanlı-Rus savaşına katıldı ve Balkan cephesinde bulundu. Bir süre Şumnu’da kalıp tekrar hacca gitti. Dönüşünde Bor’daki zâviyesinde vaktini müridlerine vaaz ve nasihat ederek geçirmeye başladı. Sûfiyâne, dervişâne ve âşıkane şiirleriyle çevresi üzerinde etkili oldu. Kendi ifadesine göre zühd ve takvâya büyük önem verilen Nakşibendiyye tarikatında sülûk ve zikrin müridlerine fazla faydalı olmadığını görerek Kādiriyye’ye intisap etti ve müridlerini bu tarikatın esaslarına göre terbiye etmeye yöneldi. Gençliğinde mecazi bir aşk tecrübesi geçiren, daha sonra yaptığı on altı evlilikten yirmi altı çocuk sahibi olan Kuddûsî, memleketine dönünce çevresindeki bazı kişiler tarafından ağır bir şekilde suçlandı, işkence gördü. On üç yıl zâviyesinden dışarı çıkamadı. (https://islamansiklopedisi.org.tr/kuddusi-ahmed-efendi)


Ahmed Kuddûsî, küçük yaşta babasından ders almaya başladı. Ahrâriyye yolunun edebini babasından öğrendi. Babasının: "Oğlum! Her zaman Yüce Allah'ı zikret. Benim sağlığımda boş şeylerle uğraşmaktan uzak dur." öğüdüne uyarak, onun tarikatı hakkındaki tavsiyelerine harfiyen riayet edip gece gündüz şevkle çalıştı. Kısa zamanda velilik basamaklarında yükseldi. Ahmed Kuddûsî, zamanında medresede okutulan ilimlerin tamamını tahsil etti. 1786 yılında babası Hacı İbrahim Efendi vefat edince, ilahî bir işaret üzerine Turhal'a gitti. Turhal'daki Şeyh Mustafa Efendi Hazretleri'nin sohbetlerinde bulunarak kemale erdi. Oradan bir arkadaşı ile ayrılıp Erzincan'a geldi. Sert geçen kış mevsimi yüzünden Erzincan'da birkaç ay kaldı. Yaz gelince Erzincan'dan ayrılarak, önce Şam'a, oradan da Mısır'a vardı. Daha sonra hac farizasını yerine getirmek için Mekke'ye gitti. Oradaki kutsal makamlarda uzun süre riyazatta kaldı. Medine ve çevresinde de riyazatlarda bulundu. Bu sırada Allah Rasulü manada kendisine: "Anadolu'ya git, orada evlen. Senin için üstün derece ve makamlar, aile kadrosu içinde hâsıl olacaktır." şeklindeki ikaz ve işaret üzerine, bir sonraki yıl tekrar hac ederek Bor ilçesine döndü. Hicaz'da bulunduğu müddetçe, Allah Rasulü (s.a.v.)'nden gördüğü iltifatları uzun bir kasidesinde dile getirmiştir. Ahmed Kuddûsî Hazretleri, 1807-1810 yılları arasında yapılan Osmanlı-Rus savaşlarına katıldı. Daha önceleri yaptığı cihad-ı ekberleri ile bu defa cîhad-ı asgari birleştirdi. Bir süre sonra tekrar Hicaz'a gitti. Mekke ile Medine arasında bulunan dağlarda ve çöllerde uzun yıllar kalarak çile doldurdu. Bu süre zarfında günlük yiyeceği, bir ceylan tarafından verilen sütten başka bir şey değildir. Hicaz günlerini de yine Divan'ında uzun uzun anlatmaktadır. Tekrar Bor'a döndüğünde, birçok din düşmanı onu on üç yıl kadar evinde göz hapsinde tuttular. Ona çileli bir inziva hayatı yaşattılar. Bu müddet içerisinde Cuma namazlarını hep Mekke'de kıldığını neden sonra anladılar. (http://www.evliyalarimiz.com/ahmed-kuddusi-efendi-hazretleri)


Mar‘aşîzâde ve Kuddûsî Baba olarak da tanınan Şeyh Ahmed, Allah’ın kuddûs ismine mazhar olduğu veya bu ismin mazharı olmayı umduğu için şiirlerinde Kuddûsî mahlasını kullandığını söyler. XIX. yüzyılda Anadolu’da yetişen şair mutasavvıfların en önemlilerinden olan Kuddûsî, şiirlerinde yer yer hayatı ve çektiği eziyetlerle bulunduğu yerler hakkında bilgi verir. Pendnâmesinde de hayatı, ailesi, yaşama tarzı ve düşünceleri konusunda açıklamalar yapar. Mevlânâ’dan etkilendiğini söyleyen Kuddûsî, Nakşibendiyye’yi bırakarak daha kolay ve daha hoşgörülü kabul ettiği Kādiriyye tarikatına geçmiş, görüşlerini, duygularını ve coşkularını bu çerçevede daha rahat ifade etme imkânı bulmuştur. “Hem Halvetî hem Celvetî hem Kādirî hem Nakşîyem” diyen Kuddûsî böylece bütün tarikatlara yakın olduğunu belirtmektedir. Kuddûsî müridlerine yüz istiğfar, on salavat, olabildiği kadar çok miktarda kelime-i tevhidi zikir olarak verir, bu görevi yapan herkesi de müridi olarak görürdü. Bor, Niğde, Kayseri ve Aksaray’da müridleri vardı. Kuddûsî’nin yerine oğlu Abdurrahman, onun vefatı üzerine torunu Ali halife olmuştur. Ali Efendi’nin ölümünün ardından bu görevde bir süre vekâleten kalan Hacı İbrahim Girgin (Hacı Emmi) daha sonra görevi Ali Efendi’nin oğlu Ahmed Eren’e devretmiştir. Kuddûsî’nin ağabeyi Mehmed Efendi Bor’da müftülük yapmıştır. Kuddûsî’nin tasavvuf ve ilâhî aşk muhtevalı şiirlerinden oluşan divanının çeşitli baskıları mevcuttur (İstanbul 1289, 1295, 1323, 1328; nşr. Ahmet Doğan, Ankara 2002). 


Divandaki şiirler aruz ve hece vezniyle yazılmıştır. En çok ilgi gören şiirleri âşıkane ve zâhidâne olanlardır. Bunlarda öğütler geniş yer tutar, yer yer kendi hayatına da temas eder. Şiirlerin dili sadedir. Divan Mehmet Emin Eminoğlu (Konya 1973) ve Fehmi Kuyumcu (Ankara 1982) tarafından yeni harflerle de yayımlanmıştır. Divanda ayrıca Fehmi Kuyumcu Kuddûsî’nin “Pendnâme-i Hazret-i Kuddûsî” (s. 661-674), “Vasiyetnâme-i Hazret-i Kuddûsî” (s. 675-676) ve “İcâzetnâme-i Hazret-i Kuddûsî” (s. 677-678) adıyla eklediği üç bölümle dört mektup (s. 679-683) yer alır. Kaynaklarda muhtasar Tıbb-ı Nebevî, Nesâyih-i Ahmed Kuddûsî, Hazînetü’l-esrâr ve ganîmetü’l-ebrâr, Medâyih Risâlesi (Osmanlı Müellifleri, I, 150; Kuyumcu, s. 45) isimli birkaç risâlesinden de bahsedilmektedir. (https://islamansiklopedisi.org.tr/kuddusi-ahmed-efendi)

Ahmed Kuddusi Hazretlerinin günümüzde de bilinen en önemli şiirlerinden bir tanesi “Ey rahmeti bol pâdişâh” isimli eseridir. Bu eser bestelenerek ilahi haline getirilmiştir. Birçok ses sanatçısı bu eseri seslendirmiştir. Eserin sözleri aşağıdaki gibidir.

Ey rahmeti bol pâdişâh,
Cürmüm ile geldim sana,
Ben eyledim hadsiz günâh,
Cürmüm ile geldim sana.

Hadden tecâvüz eyledim,
Deryâ-yı zenbi boyladım,
Ma'lûm sana ki neyledim,
Cürmüm ile geldim sana.

Senden utanmayup hemân.
Ettim hatâ gizlü ayân,
Urma yüzüme el-emân,
Cürmüm ile geldim sana.

Aslım çü bi katre menî,
Halk eyledin andan benî,
Aslım denî, fer'îm denî,
Cürmüm ile geldim sana.

Gerçi kesel fısk-ü-fücûr,
Ayb-ı-zelel çok hem kusûr,
Lâkin senin adın Gafûr,
Cürmüm ile geldim sana.

Zenbim ile doldu cihân,
Sana ayân zâhir nihân,
Ey lutfü bî-had Müste'ân,
Cürmüm ile geldim sana.

Adın senin Gaffâr iken,
Ayb örtücü Settâr iken,
Kime gidem sen vâr iken,
Cürmüm ile geldim sana.

Hiç sana kulluk etmedim,
Rah-ı rızâna gitmedim,
Hem buyruğunu tutmadım,
Cürmüm ile geldim sana.

Bin kerre bin ol pâdişâh,
Etsem dahî böyle günâh,
Lâ-taknetû yeter penâh,
Cürmüm ile geldim sana.

İsyânda Kuddûsî şedîd,
Kullukda bir battal pelîd,
Der kesmeyip senden ümîd,
Cürmüm ile geldim sana.


Daha önce anılan meşhur seyahatlerinden sonra, döndüğü memleketi Bor’da kendi yaptırdığı zâviyede bir nevi inziva hayatı yaşamış; 49 her ruh sahibi fânî gibi Şeyh Ahmed Kuddûsî de hicrî 1265 Cumâdelâhir/mîlâdî 1849 Nisan ayında, Bor’daki evinde vefat ederek dâru’l-bekâya irtihal etmiştir. Cenazesi Bor’da, Niğde yolu ile eski Ankara yolunun kesiştiği kavşakta yer alan Sarı Saltık Türbesinin yakınına, Eski Mezar’a defnedilmiştir. Şeyhin 1849’da vefat etmesinden sonra oğullarından Abdurrahmân Rûhî babasının yerine geçmiş ve vefatına kadar irşad vazifesine devam etmiştir. Oğlu Abdurrahmân Rûhî’nin ise cenazesi Aksaray’da Somuncu Baba Türbesi yanındaki kabre defnedilmiştir. Şeyh Abdurrahmân Rûhî’nin farklı eşlerden olma Ali ve İbrahim isimlerindeki iki oğlundan biri olan Ali Efendi, babasının irşad hizmetinde halefi olmuş, 1938’de vefat etmesi üzerine ise altı oğlundan biri olan Ahmed Efendi, mensupların tensip ve tasvipleriyle babasının yerine geçirilmiştir. (Doç.Dr. Mustafa Ünver Borlu Kâdirî Şeyhi Ahmed Kuddûsî (1769- 1849) ve Şiirlerinde Kur’ân-I Kerîm’e Yaptığı Atıflar)

Yazının Devamı
Copyright © 2023 Tüm Hakları Saklıdır Dada Medya
Web Tasarım - Sosyal Medya Yönetimi - Reklam Ajansı - Video Çekim - Grafik Tasarım - Niğde Ajans