Yetim Türler, Tarımsal Sürdürülebilirliğin ve Gıda Güvenliğinin Anahtarı Olabilir
İklim değişikliği ve gıda güvenliği için çözüm: Unutulmuş yetim türler! Yaşar Üniversitesi'nden Araş. Gör. Pelin Atakan Ambarcı, yeterince değerlendirilmeyen bitki ve hayvan türlerinin sofralarımıza geri dönmesinin, tarımın sürdürülebilirliği ve biyoçeşitlilik için önemli bir adım olabileceğini vurguladı.
İklim değişikliği ve gıda güvenliği tehditlerini en aza indirmek amacıyla tarımsal gıda zincirlerinin yeniden şekillendirilmesi gerektiğini belirten Yaşar Üniversitesi Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Araştırma Görevlisi Pelin Atakan Ambarcı, yeterince değerlendirilmeyen "yetim türler"in sofralarımıza geri getirilmesiyle bu sorunların büyük ölçüde çözülebileceğini söyledi. Bu bitki ve hayvan türleri, biyoçeşitliliğin korunmasına katkıda bulunarak tarım sistemlerinin daha dayanıklı hale gelmesine olanak sağlayabilir.
Araş. Gör. Pelin Atakan Ambarcı, mevcut tarım sistemlerinin büyük ölçüde verim ve maliyet odaklı olduğuna dikkat çekerek, bu yaklaşımın uzun vadede tarımsal sürdürülebilirliği olumsuz etkileyebileceğini belirtti. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) raporuna göre, dünya genelindeki tarımsal üretimin yaklaşık yarısını sadece pirinç, buğday, mısır ve şeker pancarı gibi dört temel ürün oluşturuyor. Oysa tarih boyunca 7 bin bitki türünün gıda olarak kullanıldığı biliniyor, ancak günümüzde sadece 150 tür ticari olarak üretiliyor.
Biyoçeşitlilik ve Monokültür Üretimin Tehlikeleri
Biyoçeşitliliğin tarımın dirençliliği için önemine vurgu yapan Ambarcı, monokültür tarım sistemlerinin doğal dengeye zarar verdiğini, toprak kalitesini ve tozlaşmayı olumsuz etkilediğini ifade etti. İklim değişikliği, salgın hastalıklar ve diğer küresel şokların da bu zayıf tarım sistemlerini tehdit ettiğini belirten Ambarcı, yetim türlerin yeniden tarıma kazandırılmasının bu sorunlara karşı direnç oluşturabileceğine dikkat çekti.
Gizli Açlık ve Beslenme Sorunları
Beslenme sistemimizin enerji kaynağının yüzde 60’ının pirinç, buğday, mısır ve patatesten oluştuğunu belirten Ambarcı, bu durumun dengesiz ve yetersiz beslenmeye yol açtığını söyledi. Tahıllar ve şekerin fazla tüketilmesi, yeterli vitamin ve mineral alınmaması nedeniyle toplumda "gizli açlık" ve obezite gibi sağlık sorunlarının arttığını ifade etti.
Yetim Türlerin Önemi ve Proje Çalışmaları
Yunanistan’ın Girit adasındaki bir seminerde "Yeterince Değerlendirilmeyen ve Genetik Çeşitliliğe Sahip Gıdaların Tüketici Tarafından Kabulünde Davranışsal Engellerin Rolü" başlıklı bir sunum yapan Ambarcı, AB-HORIZON-2020 destekli ‘BIOVALUE’ projesi kapsamında yetim türlerin beslenme sistemine dahil edilmesi üzerine çalıştıklarını belirtti. Bu türlerin tüketici tarafından kabul edilmesini sağlamak amacıyla davranışsal engellerin nasıl aşılabileceği üzerinde durduklarını anlattı.
Şevketi Bostan ve Deniz Rezenesi Gibi Türlere Dikkat
Ambarcı, lif, vitamin ve mineral açısından zengin olan yetim türlere örnek olarak Ege bölgesinde şevketi bostan, deniz rezenesi ve bazı börülce türlerini gösterdi. Bu türlerin bölgeye çeşitlilik ve besleyici özellikler kattığını ifade etti. Ayrıca, son yıllarda popüler hale gelen kinoa ve chia tohumu gibi türlerin eskiden yetim olarak adlandırılabileceğini, ancak bu ürünlerin de monokültür tarıma kaymasının tarımsal sürdürülebilirlik açısından soru işaretleri oluşturduğunu dile getirdi.
Davranışsal Engeller ve Önyargılar
Yetim türlerin faydaları bilinmesine rağmen toplumda önyargılar ve alışkanlıklar nedeniyle bu türlerin yeterince tüketilmediğine değinen Ambarcı, tüketicilerin bu ürünlere ulaşmakta zorlandığını, yüksek fiyatlar ve pişirme zorlukları gibi engellerle karşılaştığını belirtti. Bu önyargıların, bu ürünlerin alt kültürle ilişkilendirilmesi gibi nedenlerle de oluştuğunu söyledi. Ambarcı, bu engellerin aşılabilmesi için toplumda farkındalığın artırılması ve yetim türlerin nasıl kullanılacağının öğretilmesi gerektiğini vurguladı.
Muhabir : İHANiğde haber / Niğde Son Dakika Haber / Niğde Anadolu Haber
Yorumlar (0)